Ana Sayfa Can Kayacılar, Ekonomi, Köşe Yazıları, Ülke Gündemi 27 Ocak 2023 37 Görüntüleme

Korona Sonrası Dünya

Korona süreci her şeyi değiştiriyor. Dünyanın bu denli zorlandığı bir zaman dilimi geçirdiğini hatırlamıyorum. Gıda tedarik zincirlerinden, gıda fiyatlarına, giyim kuşamdan, temel ihtiyaç malzemelerine kadar her şeyin pahalılandığı bir dünyaya gözlerimizi açıyoruz.

Haklı korona önlemleri nedeniyle batan yüz binlerce şirketin varlığına şahit oluyoruz. Değişimi görmeyen, değişimi yakalamayan şirketlerin gelecekte varlıklarını sürdürebilmelerinin de mümkün olduğunu görmüyorum.

Özellikle gıdada artık yüksek proteinli, prebiyotikli, multivitaminli ve mineralli, bitkisel ekstreli gıdalar yani Fonksiyonel Gıdalar çoğalırken, ülkemizde sadece temel gıda tüketimi düzeyinde kalmamız büyük bir sorun teşkil ediyor. Çünkü insanlarımızın tercihleri değişiyor. Daha çeşitli, sağlık açısından faydalı gıdalara doğru yönelim ülkemizde de artıyor. Ülkemiz de Fonksiyonel Gıdaları en iyi şekilde formülize edip, hem yurt içi pazarda, hem de yurt dışı pazarda değerlendirmesi gerekiyor. Temel gıda ile ilerleyen bir süreç bir çok şirketi de batırabilecek bir süreçtir.

12 Nisan’da tamamlanmış bir anket çalışmasında insanlar koronanın bitişini gelecek yılın içerisinde biteceğini öngörmüşler. Çoğu ise 2023’lere sarkan oranlarda oy kullanmışlar. Yani koronanın yakın zamanda bitmesini öngören bir dünya ülkesi bulunmuyor. Peki ya ne olacak? Bunca işsizlik, açlık, kıtlık, yokluk bizleri ne hale getirecek?

Ailemizdeki bireylerin kaybı, moral, motivasyon eksikliği ile nasıl bir dünyaya gözlerimizi açacağız? Pandemi sürecinde mental olarak en çok yorulan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Yani bu pandemi süreci bizleri bu zamana kadar olmayan bir güçte yıpratmış durumda. Nasıl toparlanacağız? Kendimize nasıl geleceğiz? İşte bunlar üzerinde biraz düşündüm.

Türkiye olarak kendimize gelme yollarının başında “ihracat” geliyor. Firmalarımız ihracat kapılarını zorlayacaklar. Bunun için her zaman olduğundan daha fazla “bilime” ihtiyaçları olacak. Örneğin ihraç edilecek zeytinyağlarındaki polifenol değerleri, oleuropein değerleri gibi değerler önem teşkil edecek. Ya da üreteceğiniz bir gıdanın “fonksiyonel” olması beklenecek. Örneğin ürettiğimiz çiğ köftelerin izole bitkisel proteinlerce zenginleştirilmesi gibi ya da “prebiyotik reçeller” gibi dünyanın hoşuna gidecek ve bilim içeren gıdalar üretmemiz gerekecek. Düşüneceğiz. Hangi gıdanın nasıl formülize edileceğini, nasıl sağlığa faydalı olabileceğini düşüneceğiz. Formülize edeceğiz ve üreteceğiz. Yani dünyaya ürün üretmek durumundayız. Yoksa ülke içerisinde bir şeyleri kısa vadede başarmamız mümkün değil.

Değişen dünyanın kokusunu iyi almalıyız. Tüm dünya izole bitkisel proteinlerle ürünler yaparken, biz daha adını bile duymadık biliyor musunuz? İzole bitkisel proteinlere ilgi yurtdışında %800 oranında artmış durumda. Z kuşağı artık et tüketmek istemiyor. Karbon ayak izinin çok olduğu, çevreye duyarlılığın azaldığı, canlı hassasiyetinin olduğu gıdaları tüketmek istemiyor. Daha fazla vegan, vejeteryan akımları destekliyorlar. Bizler de onlara göre ürünler tasarlamalıyız. Bunları hep düşünerek, yurtdışı örneklerine bakarak geliştirmeliyiz. Her gün en az 10 paylaşım yapıyorum bu konuda. Yurtdışında neler yapılmış, hep onları size ulaştırmak için çabalıyorum.

Açlığın getireceği isyanlardan uzak kalmamız için ülke olarak daha fazla “bilime” yatırım yapmalıyız. Eğitim sorunumuzu bir an önce çözüp, daha fazla girişimlere destek vermemiz gerekiyor. Yenilikçi fikirleri daha çok dinleyip, yenilikçi fikirlerin hayata geçmesini maddi anlamda daha çok sağlamalıyız. Ülkenin Ar-Ge’ye ayırdığı gelir %1 oranında olmamalı. Bu çok daha fazla, en az %5 olmalı ki ülke refaha erişebilsin.

Gençlerin desteklendiğini görmek, bu ülkenin biraz daha yatışmasını sağlayabilecek bir diğer unsur. Ülke gençliğini ayrım yapmadan her alanda desteklemeliyiz. Çünkü bizim ülke olarak sahip olabileceğimiz en ama en değerli şeyimiz ülke gençliğimiz. Onları çalıştırıyoruz, onların düşüncelerinden faydalanıyoruz, onların motivasyonları ve dur durak bilmeyen enerjilerini kullanıyoruz. O nedenle gençlere saygı, gençlerin tüm fikirlerine sonuna kadar destek ve özgür düşüncenin yaygınlaşmasının sağlanması ülkemize nefes aldıracak bir diğer faktör. Bunları başardığımız sürece ülke olarak başardık diyebileceğiz.

Ülkemizde “tarıma özendirme” gerçekleştirilmeli. Tarımın olabildiğince daha fazla teknoloji ile yapılmasının sağlanması, her alanda tarımsal ürünlerin tüketiminin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Yerel üretim ağlarının kurulması yani İstanbul’u sadece Antalya’nın beslemesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Bursa, Edirne, Tekirdağ ve hatta İstanbul’un kendisinin kendisini beslemesinin sağlanması elzem bir durumda. O nedenle tarımı canlandıracak teknolojik atılımlara ihtiyaç var. Ülkemizde tarımın özendirilmesi ancak ve ancak teknolojik yeniliklerle gerçekleşebilir.

İhracat, bilim, Ar-Ge, gençler ve tarım! Formül bu 5’lide bana kalırsa. Bunların canlandırılması için uğraşacağım. Bunların hayata geçebilmesi için çaba sarf edeceğim. Korona sonrası bilimle yoğrulmuş bir dünya bizi bekliyor! Buna hazırlıklı olmamız şart. Dünya ülkeleri çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bilimi hayata uygulayıp, uygarlık seviyelerini arttırıyorlar. Bizler de öyle yapmalıyız. Bizler de bilimi baş tacı edip, yolumuza koyulmalıyız.

Yorumlar

Tema Tasarım | Osgaka.com