Dayak denilince insanda ironi ve korku oluşuyor. Bu hafta köşeme bu konuyu taşımak istedim. Bizim kuşağımız yani 80’ler ve buna 90’lar da dahil hayatın her alanında psikolojik ve fiziki şiddete maruz kalmıştır. Bu durum alt sınıf olarak nitelendirilen ailelerin çocukları için geçerliydi. Camiye gider orada imamdan hatırı sayılır dayak yerdik. İlkokula gittik öğretmenlerden şiddettin her türlüsünü gördük. İlkokulda kara tahtaya öğretmenimiz tebeşir ile bir şeyler yazarken çocuklardan Uğultu, gülme gibi sesler gelir, bu sesten rahatsız olan öğretmen elinde uzun cetveli ile minik öğrencileri sıra dayağından geçirirdi. Bu işlemi yaparken sarf ettiği hakaretleri saymıyorum bile. Sınıfta disiplini sağlayamadığı zaman şımarık çocukları tahtaya çıkarır, şiddetine orada da devam ederdi. Minik yanaklarımızda yediğimiz şamarın izleri durur, bir birimize bakar hem ağlar hem de gülerdik. Eve gider annemize öğretmeni şikâyet eder annemizde “Sen ne kabahat ettin dayak yedin, öğretmen iyi yapmış.” der bir de annemizden dayak yerdik.
Haymana 12 Eylül ortaokulunda öğrenciyken, soyadı Bayraktar olan Müdür Yardımcısın’dan dayak yemeyen çocuk yoktur. Okulun bahçesinde boş derste top oynardık, topumuzu alır, kalemle topu deler, sonra saçımızın favorilerimizden yukarı kaldırır, peşi sıra tokatları yapıştırırdı. Dayaktan kaçanlar kurtulamaz, Bayraktar Hoca unutmaz ertesi gün andımız sırasında, bütün okulun gözü önünde dayaklarını yerlerdi. O kadar çok canım acırdı ki içimden bir an evvel büyümek ve bu adama haddini bildirmek isterdim. Dayak sıradanlaşmıştı ki, iyi babacan geçinen öğretmenler de “Bakın çocuklar! Ben sizi diğer hocalarınız gibi dövmüyorum, hakaret etmiyorum, siz dayağa alışmışsınız. Böyle devam ederse bende sizi döveceğim.” diye tehdit ederek disiplinize etmeye çalışırdı. Tek suçumuz çocuk olmaktı!
Haymana Lisesinde de durum aynıydı, okul girişinde bekleyen müdür saç, sakal uygunluğunu kontrol eder, uygun olmayanları döverek evine yada berbere gönderirdi. Fındık kadar boyu olan bayan hocalar zıplayarak tokat atardı. Yediği dayağa karşılık veren öğrenciler okuldan atılır, karşılık vermeyenler ergenliğin verdiği öfke ile için, için bu düzene kızardı. İş öğretmenliğe gelince bazı hocalar istisna sadece maaş için çalışırlardı. Soru dahi soramazdık, sorduk mu? ya dayak yerdik yada azar işitirdik. Bu zalimlerin yüzünden çoğu çocuk okulu bıraktı, eğitim hayatı bitti. Çoğu zeki çocuk yönlendirilmediği için alakasız üniversitelerde okudu, sevmedikleri meslekleri yapmak zorunda kaldı. Lisede o kadar çok olay olurdu ki okulun bahçe kapısında jandarmalar nöbet tutardı. (Arşivlerde ve kayıtlarda mevcut) Yeni Türkiye’de sonradan çıkan kanun ve yönetmeliklerle bu şiddetin önüne büyük ölçüde geçildi. Bana ve arkadaşlarıma fiziki ve psikolojik şiddet uygulayan, geleceğimizi çalan öğretmenlerime ve diğerlerine hakkımı helal etmiyorum. Şiddetin her türlüsü suçtur. Bu anlattıklarım eski Türkiye’de yaşadığımız psikolojimizi bozan ve hep hatırlayacağımız çocukluğumuzu çalanların gerçek yaşanmış öyküsüdür.
Geçen hafta, Konya Kulu’dan bir Suriye uyruklu El Salame ailesi benim gazeteci ve siyasetçi olmam münasebeti ile bana ulaştı. Okul çağına gelmiş çocuklarını ilkokula iki yıldır kayıt ettiremiyorlarmış. Okul yöneticisi “Sınıflar dolu yer yok.” diye başından savmış. Diğer okullar da aynı mazeretle başından savmış. İlçe milli eğitim müdürüne gidiyor kapı duvar, Milli Eğitim Müdürü görüşmüyor, çünkü aile Suriye uyruklu. Oradaki Şube Müdürü “Sınıflarımız dolu her sınıf 42 kişi kayıt yapamıyoruz.” cevabını vermiş. Bir çocuğun ikinci defa geleceği çalınmak istenmiş. Sayın Bakan ve Bölge Milletvekillerine ulaşıp konuyu iletince ilçe Milli Eğitim Müdürü aileyi arayıp çocuğu adresinin bağlı olduğu okula kaydettirdi. Aile bize ulaşmasaydı, ikinci senesi daha boşa gidecekti. Madem kayıt yapacaktınız, Suriye uyruklu aileyi neden kovarcasına kurumdan gönderdiniz? Hani onlar muhacirdi! Öğrenim hakkı anayasal haktır, engellenemez ama 2023’de eski mantık yeni versiyon çocukları mağdur ediyor. Bu zihniyettekilerin görevden alınması gerekmez mi? Bir çocuğun öğrenme hakkı olan, Anayasal hakkını siyasi baskıyla veren, Konya Kulu’da ki idarecilerin hala görevde olmaları manidar.
Öğretmenlik kutsal bir meslektir maaş kaygısı ile yapılamayacak kadar değerlidir. Şu zamanda ailelerin çoğunluğu çocuklarını eğitmiyor terbiye etmiyor, çocuklar öğretmenlerin çabası ve eğitimi ile şekilleniyor. Ben ve arkadaşlarımın geleceğini çalan öğretmenler eski günlerde kaldı, yeni nesil öğretmenlerimizden, yeni nesillerin yetiştirilmesi için çok umutluyuz. Yeni eğitim ve öğretim yılımız tüm öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı olsun başarılar dilerim… Allah’a ısmarladık, hoşça kalın.
Aydın Benli
Siyaset Bilimci Yazar.