Ben size ilkini söyleyeyim: Gallik asit..
İkincisi belki de zeytinyağı ve yaprağında da bulunan: Hidroksitrizol.
Bu molekül bizlerin daha genç kalmasını, kanserden korunmasını, diyabetin engellenmesini, kalbinin daha iyi çalışmasını, mental sağlığının korunmasını sağlaması gibi sayamayacağım binlerce makaleye konu olmuş bir molekül.
Aslında “Akdeniz Diyeti” denilen konunun da kalbi bu molekül.
Zeytinyağlarında polifenol ararken, bulmak istediğim molekül bu.. Hatta ne gariptir ki, toplam polifenol ölçümü referans olarak genelde “trizol“ü alır. Yani yağ içerisindeki toplam polifenol miktarı trizol cinsinden verilir. Nedeni trizolün toplam polifenol ölçümünde verilen reaktanlarla en yüksek verimi vermesi.
Tabi zeytin dedik, zeytinyağı dedik vs.
Ama aklımın bir köşesinde hep şu algoritma var. Bu algoritmayı bana yeni Dünya öğretti. Zeytin ağaçları olmadan da “hidroksitrizol” olur mu? Hemen araştırdım. Elbette oluyor.
Biyoteknoloji ile hidroksitrizolü mayalara (bildiğimiz ekmek mayasına) ürettirmişler bile… Ekmek mayası–Zeytin polifenolü. Garip geliyor ama bu mümkün.
Kuzu olmadan et, inek olmadan süt, balık olmadan balıketi, ağaç olmadan selüloz, pankreas olmadan insülin üreten bir Dünya, zeytin ağacı olmadan zeytin polifenollerini üretebilir mi sorusunu sormam bile abest bence.
Elbette ürettir. Üretmiş bile.
Tüm bu bilgilerle, Dünya’nın o muhteşem ortamından kafamı çevirip, Türkiye’ye bakıyorum. Türkiye’deki yatırımcılara bakıyorum. Sizce mayadan hidroksitrizol üretimi için kaç yatırımcı, girişimci ekibi de yutmadan yatırım yapar?
Gelecek, geleceğe yatırım yapanlarındır.
Hep Tesla’nın bir sözü aklıma gelir: “Bırakın gerçekleri gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çalıştığım gelecek” benimdir. Şimdiki zaman onlara ait olabilir, ama gelecek ki ben hep bunun için çalıştım, bana ait.
Kaç kişi bunu diyebilir?
Bilmiyorum!
Sağlıcakla kalın.