Adaleti, kumandanlık kabiliyeti, ileri görüşlü olması ve parlak zekâsı ile tanınan Hindistan fatihi Sultan, yirmiye yakın hint seferinde mağlubiyet yüzü görmemiştir.
İlim adamları ve irfân sahiplerine, fazıllara sahip çıkmıştır. Kalbinin mutmain olması adına mes’eleleri danışmanları, vezirleri ve âlimler ile istişâre ederek kararlar alan Sultan Mahmud, ilim ve irfândan nasibi olan insanlarla birarada olması hasebiyle de aldığı kararlarda hep isabetli olmuştur.
“Gazneli Mahmud’un menkıbevi hayatı hakkında literatürlerde bahsedilen birçok rivayet vardır ki, bunlardan birisi de şudur:
Bir gün Gazneli bir vatandaş Sultan Mahmud’a gelerek zalim biri hakkında şikâyetçi olur ve sultana:
-“Geceleri zalim bir insan beni döverek evimden çıkarır ve mahremimle aynı yatakta yatar, beni bu durumdan kurtarın” der.
Bu durumdan çok rahatsız olan Gazneli Mahmud, müştekiye:
-“Saldırgan adam evine gelince sessiz bir şekilde sarayıma gelerek beni haberdar et” der.
Saldırgan, şikâyetçi adamın evine girince o, derhal Gazneli Mahmud’a haber verir, Gazneli Mahmud da şikâyetçi adamın evine giderek bahsi geçen saldırganı bizzatihi görür ve önce hızla mumu söndürür ve hemen sonrasında da saldırganı katleder. Ardından secdeye kapanır ve bir bardak su içer.
Durumu bir kenardan izlemekte olan şikâyetçi adam Gazneli Mahmud’a bu davranışının sebebini sorar:
-“Mumu söndürmemin sebebi saldırgan insanın yüzünü görmek istemediğim içindir. Belki yakınımdan biri olur da adaletime gölge düşürebilirdi. Secdeye gitmemin sebebi öldürülen saldırganın herhangi bir akrabam olmadığı, dolayısıyla onun günahına ortak olmadığım için Rabbime şükretmemdendir. Su içmemin sebebi ise senin bana bu haberi getirdiğinden beri bir yudum suyun ve bir lokma ekmeğin dahi boğazımdan geçmediğindendir” der. “(1)
Gazne devletinde onun hükümdarlığı esnasında altın taşıyan kervanlara, açıkta kalan mala mülke hiç kimse kem gözle bile bakamaz, dokunamaz…
“Sultan Mahmud döneminde iki-üçyüz eşek yükü altın, Hindistan şehirlerinden getirilip aslanların geçemediği ormanlıklardan geçirilerek iki-üç gün çöllerde bırakılır, mükarlar (katır ve eşek sahipleri) şehire gidermiş. (Açıkta sahipsizmiş gibi duran o) Çuvallara ve sandıklara bakmaya hiç kimsenin cesareti olmazmış. Sultan Mahmud, hâkim olduğu şehirler ve memleketlerin pazarlarına “geceleyin bütün sarraflar, bezzazlar (kumaş satanlar) ve dükkân sahipleri dükkânlarının kapılarını kilitlemesinler. Bunların dükkânlarından her ne çalınırsa karşılığı benim hazinemden verilsin” diye de car çektirmiştir (ilan ettirmek). Onun döneminde bir tek kıl bile çalınmamıştır.”(2)
Gazne hükümdârı Sultan Mahmut bir gece tebdili kıyâfet ederek şehri dolaşırken bir grup hırsıza rastlar.
Hırsızlar:
-Arkadaş sen kimsin, gecenin bu vakti bu tenhâ yerlerde ne arıyorsun ? deyince Sultan Mahmud:
-Ben de sizler gibi hırsızın biriyim, diye cevap verir. Hırsızlar onu aralarına buyur ederler.
İçlerinden biri:
-Dostlar, madem bir araya geldik, herkes ne hüneri varsa, elinden ne geliyorsa anlatsın, der.
Bunun üzerine hırsızlardan biri ayağa kalkar:
-Ben, köpek havladı mı ne dediğini anlarım.
Öbürleri gülüşerek:
-Bu mârifet ancak iki metelik eder.
Diğer biri söz alır:
-Benim bütün mârifetim gözlerimdedir gecenin zifiri karanlığında kimi görsem onu gündüz de tanırım.
Bir diğeri:
-Benim hünerim kolumun gücüdür. Onunla istediğim duvarı delerim.
Başka biri:
-Benim mârifetim burnumdadır, toprağı koklayarak nerde hangi hazîne saklı hemen anlarım.
Hırsızlar böylece mârifetlerini sayıp döktükten sonra Sultan Mahmud’a döner:
-Ey yeni dost söyle bakalım senin ne gibi bir mârifetin var?
Sultan Mahmut:
-Benim hünerim sakalımdadır. Onu şöyle bir oynattım mı suçluları cezadan, idamlıkları darağacından kurtarırım.
Bunu duyan hırsızlar:
-En büyük mârifet senin, en çok buna ihtiyaç duyarız; onun için sen bizim reisimiz olmalısın. Bundan sonra sen ne dersen biz onu yapacağız. Hepimiz emrindeyiz!
Sultan Mahmut:
-Mâdem reisiniz benim kalkın gidip pâdişahın hazînesini soyalım, der.
Hırsızlar hiç itiraz etmeden kalkıp sarayın yolunu tutarlar. Saraya yaklaştıklarında bir köpek havlamaya başlar.
Köpek sesinden anlayan telâşla öne fırlar:
-Yahu durun bu köpek: “Pâdişah sizinle berâberdir” diyor.
Diğer hırsızlar:
-Saçmalama yürü işimize bakalım.
Kokudan anlayan toprağı koklayarak hazînenin yerini tespit eder. Delik delme mârifeti olanı, duvarı delerek hazîneye bir yol açar. Hepsi birlikte hazîneye girip taşıyabildikleri kadar altını ve mücevheri alıp çıkarlar. Saklandıkları yere gelirler.
Sultan Mahmut saklandıkları yerin gizli yolunu öğrendikten sonra sessizce oradan ayrılır, saraya döner.
Ertesi sabah askerlerini göndererek hırsızları ininde bastırıp yakalatır.
Ellerini bağlayarak hâkimin huzuruna çıkartılırlar. Suçları sabit olduğundan hepsi cezâlandırılır. Cezâları infaz edilmek üzere saray meydanına getirilirler. Hepsi korkudan titremektedir.
Geceleyin kimi görürsem gündüz onu görünce mutlaka tanırım, diyen hırsız, pâdişahı tahtında görünce hemen tanır ve arkadaşlarına:
-Bu gece bizimle arkadaşlık eden adam tahtta oturuyor, der.
Hırsızları infaz yerine doğru götürürlerken Sultan Mahmut, onlara şöyle seslenir:
-Herkes mârifetini gösterdi şimdi sıra bende, diyerek, bir baş işareti ile onları cezâdan kurtarır.
“Gitti âdil beyler kalan avamdır”
Karagöz Gazeli:
“Gel ey zâhid kenâr-ı bezm-i irfandan makāl anla
Hakîkattir sözü âriflerin gûş et meâl anla”