Mekke’nin karanlık gecesi, bu gece diğerlerinden farklı bir sessizliğe bürünmüştü. Hava ağırdı. Kurak toprakların üzerinde bile bir gerginlik hissediliyordu. Kureyş’in önde gelenleri, Daru’n-Nedve’de bir araya gelmişti. Amaçları, İslam’ı tebliğ eden ve toplumun kalbine Allah’ın mesajını yerleştiren Peygamber Muhammed’i (s.a.v.) ortadan kaldırmaktı.
Peygamberimiz (s.a.v.), bu hain planı Allah’tan gelen vahiy ile öğrenmişti. O gece, hicret vakti gelmişti. Ancak planın tehlikesi büyüktü; Kureyş’in gençleri sabaha karşı Peygamber’in evini basıp onu öldürmek için pusu kurmuştu.
Evde karar vaktiydi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sevgili amcasının oğlu ve en sadık yoldaşlarından biri olan Hz. Ali’yi (r.a.) yanına çağırdı. Ona baktı, sevgi dolu ama ciddi bir ifadeyle, “Ey Ali,” dedi, “bu gece benim yatağıma yatmanı istiyorum. Kureyş beni öldürmek için pusu kurdu. Ancak Allah bana onların oyununu bozacağımı bildirdi. Ben evden çıkacağım, ama onların dikkatini senin üzerinde toplaman lazım.”
Hz. Ali, hiçbir tereddüt göstermedi. “Ya Resulallah,” dedi, “eğer bu, senin davanın bir parçasıysa ve Allah içinse, canımı vermekten asla geri durmam.” Yüzü kararlılıkla aydınlanmıştı. Onun için bu, bir ölüm korkusunun değil, sadakatin, sevginin ve imanın bir sınavıydı.
Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Ali’ye sarıldı. Gözlerinde bir damla yaş belirdi, ama bu, üzüntüden çok bir yoldaşın imanına olan hayranlığın bir işaretiydi. “Allah seninle olsun, ey Ali,” dedi.
Gece iyice çöktüğünde, Hz. Ali sessizce Peygamberimizin (s.a.v.) yatağına yattı. Sıcak yorganı üzerine çekti ve gözlerini kapattı. Ancak içinde ne bir korku ne de bir pişmanlık vardı. Yalnızca huzur hissediyordu, çünkü Rabbine olan teslimiyeti tamdı.
Kılıçlar ellerinde, Kureyş’in gençleri ise gece boyunca peygamberin evinin önünde pusu kurmuştu. Her biri sabırsızdı; zihinlerinde çoktan zafere ulaşmış, Peygamber Muhammed’i (s.a.v.) öldürüp Mekke’yi tekrar “sözde düzen”e kavuşturduklarını hayal ediyorlardı. İçlerinden biri, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte işaret verdi. Kapıyı bir anda açıp yatağı sardılar.
Ellerindeki kılıçların soğuk metalik parıltısı, odayı doldurmuştu. Gözlerinde intikamın ateşiyle yatağa doğru hamle yaptılar. Yorganın altındaki kişiyi öldürmek için büyük bir kararlılık içindeydiler. Ancak tam yorganı çekip karşılarındakini görmek istediklerinde, o an her şey durdu.
Yatağın üzerinde Peygamber yerine Hz. Ali’nin yüzü onlara bakıyordu. Yüzündeki sakin ifade ve gözlerindeki iman, Kureyş gençlerini bir an afallattı. İçlerinden biri, şaşkınlıkla bağırdı:
“Bu da kim? Nerede Muhammed?”
Hz. Ali, yatağından yavaşça doğrulup onlara baktı. Sesinde ne korku ne de telaş vardı. Derin bir sakinlikle, “Muhammed artık burada değil,” dedi. “O, Allah’ın korumasında. Sizin haince planlarınız ona dokunamaz.”
Kureyş gençleri bu sözler karşısında birbirine bakmaya başladı. Yüzlerindeki öfke, yerini karmaşık bir ifadeye bırakmıştı. Kimi sinirle dişlerini sıkıyor, kimi kılıcını hala elinde sallıyor, kimi ise ne yapacağını bilemeden yere bakıyordu. Ancak hepsinin içinde, aldatılmış olmanın getirdiği ağır bir aşağılama hissi vardı. Onlar, bu gece Muhammed’i öldürecek, kendilerini Kureyş’in kahramanları olarak ilan edeceklerdi. Ancak şimdi, bir genç adamın cesaretine yenik düşmüş, acınası bir duruma düşmüşlerdi.
Kılıçlarından biri öfkeyle Hz. Ali’ye doğru bir adım attı. “Neden onun yerine sen yattın? Ölümü göze mi aldın?” diye bağırdı. Hz. Ali, hiçbir korku belirtisi göstermeden doğrudan gözlerinin içine baktı.
“Evet,” dedi Hz. Ali, “Allah ve Resulü için canımı vermekten çekinmem. Sizden korkmuyorum, çünkü sizin kılıçlarınız, Allah’ın iradesine dokunamaz. Planlarınızın hiçbir hükmü yok.”
Bu sözler, Kureyş gençlerinin içinde bir aşağılık duygusu uyandırdı. Onlar, bu cesaret karşısında kendilerini zayıf ve çaresiz hissettiler. Kendi kılıçlarını tutan elleri titredi. “Muhammed’i öldürecek kadar cesuruz,” diye düşünmüşlerdi, ama şimdi, bir genç adamın korkusuz bakışları bile onları yerle bir ediyordu.
Grubun lideri öfkeyle yüzünü buruşturup kılıcını kınına koydu. “Buradan gidelim,” dedi diğerlerine. “Muhammed elimizden kaçtı.” Ancak o bile sesindeki yenilmişlik tonunu gizleyememişti. Grup, ne yapacaklarını bilemeden dağılırken, geceyi kazananın Allah’a güvenen bir genç ve Resulullah’ın Rabbi olduğunu anlamışlardı.
Sabah olduğunda Kureyş’in gençleri, bu olayın haberinin yayılmasını önlemeye çalıştı. Ancak Mekke halkı, Peygamber’in mucizevi bir şekilde kurtulduğunu ve onun yerine Hz. Ali’nin yattığını duydukça, Kureyş gençlerinin yenilgisi herkesin diline düştü. “Bir adam yerine, genç bir delikanlıyı bulabildiler,” dediler alayla. Kureyş, hem fiziksel hem de moral olarak kaybetmişti. Hz. Ali’nin cesareti ve Peygamber’in hikmeti, onların tüm planlarını alt üst etmişti.