Hayatta iki tartışma alanı beni inanılmaz büyüler: Birincisi bir problemin çözümü konusunda derin bilimsel ve aynı derinlikte deneyimsel tartışmalar, ikincisi ise kesinlikle ama kesinlikle davranış bilimi temelinde ilerleyen pazarlama toplantıları. Toplumun “yeniliği” algılamasının nasıl olabileceği, nasıl sürdürülebilir pazarlama yapılabileceği, yeni bir gıdanın topluma nasıl anlatabileceğinin tartışıldığı konular, hele ki bu deneyimlerden gelen, algı yönetimini çok iyi yapabilen insanlarla olduğunda günlerce sürebilir o toplantılar, hiç ama hiç sıkılmam.
Aslında bu tarzda “öngörüsel” toplantılar, tamamen “geleceği öngörmekle” ilgili toplantılardır. 2012 yılında Google’a Türkçe olarak “Fonksiyonel Gıda” yazdığımda karşıma arama ile ilgili bir sonuç çıkmıyordu. Sonrasında kendi dijital günlüğüme bu konuda bir şeyler yazmıştım ve ondan sonrasında listelenmeye başlanmıştı Google’da.. Yıllar önce “Karbon Salımı” konusunda, o zamanların en güçlü sosyal medyası olan “Facebook”a uzunca bir yazı yazmışım, günümüzden 10 yıl önce. O zamanlar bilgiye erişim zordu ama inanılmaz keyifliydi. Çünkü kütüphanede gerçekten uyuyakalmak kadar insana huzur veren bir uyku türü yok mesela. 15 dakikalık o kısa uyku, size bir gün yetebilecek kalitede olabiliyor.
Dünya sürekli olarak gelecek hakkında konuşuyor, hiç durmaksızın.. Mesela az önce çok değerli bir yazıya rastladım, sizlerle de paylaşacağım. Geleceğin fiziksel Dünya’sını dijital zeka tasarlayacak diye. Ve dijital zekanın tasarımlarının nelere yol açabileceğini öngören muhteşem bir makale olmuş. Makalenin başındaki görseli görünce aklıma “Jetgiller” çizgi filmi geldi. Orada gelecekte Dünya’nın neye benzeyebileceği sürekli olarak resmediliyordu. Neon ağaçlar, bir sürü robotlar, uçan arabalar..
İnsan canlısı sadece hayal ettiğini üretebiliyor. Günümüzde de şu an olan tam olarak o. Çünkü hayal edemediğini zaten üretemiyor. O yüzden mesela hep böyle komplo teorileri ortaya koyarlar ya, “işte bu çizgifilmde çizilenler şimdi yaşanıyor” ya da antik çağlarda bir duvar çiziminde “insanın elinde bir tablet ya da skooter çizilmiş” o zaman işte efendim “Mayalar skooter’a mı biniyordu?” ya da bilgisayarın keşfi binlerce yıl öncesine mi dayanıyordu vs. diye. Hayır, değil işte.. Hepimiz evrende gerçek boyutuyla bir kum tanesinin üzerinde, gökkubbenin altında yaşıyoruz. Hayal edebildiklerimiz sınırlı ve hepimiz benzer şeyleri hayal edebiliyoruz. O yüzden tüm Dünya kültürlerindeki yıllanmış hikayeler hep birbirinin aynısı, çok büyük benzerlik içeriyor. Mesela son cemre toprağa düştü. Bizim kültürümüzün bir parçası aslında Cemre’ler.. Geçmişe gittiğinizde göreceksiniz ki, işte Sümerler’de de var, Uzak Doğu kültürlerinde de var bu, Kuzey Avrupa inançlarında da ya da ne bileyim Kızılderililerde de vardır..
Bahsettiğim geleceğin tasarımlarını içeren makaleyi de buradan paylaşayım istedim (https://www.mckinsey.com/capabilities/mckinsey-digital/our-insights/generative-ai-fuels-creative-physical-product-design-but-is-no-magic-wand?cid=other-eml-dre-mip-mck&hlkid=52d6e5acba31425ba4c2a296a6ecdf3f&hctky=14273273&hdpid=fe84c876-4e94-4c0f-96b5-610ee6e410cc#/)
Biz genetik olarak birbirimizin %99.9 aynısıyız. Dünyanın neresinde yaşarsak, yaşayalım, hep aynıyız. O yüzden beyin dediğimiz organımızla geleceği görmemiz, tam olarak hayal gücümüze bağlı. Bir de hayal ettiğimiz geleceğe inanmamız. Bildiğimiz kadar hayal edebiliyoruz. Tam da bu nedenle aslında çok fazla okumamız, çok fazla görmemiz ama görmeden önce bir yerleri, o yer hakkında daha fazla okumamız gerekiyor. Farklı kaynaklardan, farklı görüşleri okuyup, aslında bizden farklı insanların hayal dünyalarını da hayal edebilmemiz, hayal gücümüzün sınırlarını arşa çıkarıyor. Ve böylece aslında “geleceği kendiliğinden görebiliyor” oluyoruz.
Yıllar, yıllar önce bitcoin ilk çıktığında zar zor biraz bitcoin almıştım, 20 liralık bir bitcoindi hiç unutmam. Birkaç zaman sonra o 400 lira olmuştu ve ben kendime bitcoinle aldığım ilk şey, bir Newbalance ayakkabı olmuştu. Çok eskiyen ve artık delinen ayakkabılarımın yerine yenisini, ilk kez bitcoin bozdurup almıştım. Hayatımda unutamadığım alışverişlerden birisidir mesela.
Geleceği öngörmek aslında sizin yaşam garantinizdir. Nasıl mı? Mesela 2010 yılında bitcoin ilk çıktığı zamanlarda sadece 100 TL’lik bir bitcoin alsaydınız ve onu gerçekten hiç harcamadan muhafaza etseydiniz, şu an elinizde 15.000 Bitcoin olacaktı ve şu an ki hesapla ortalama 4.000.000 dolar yani 128 milyon TL paranız olacaktı. Okumak, geleceği hayal etmek ve gelecek adına aksiyon almak tam olarak böyle bir dünyanın kapılarını açıyor hepimize.
Tam da bu minvalde, geçmişin bitcoin yatırımı gibi bir değerden bahsetmek istiyorum sizlere. Gelecek, tam olarak biyoteknoloji ve dijital zeka üzerinde şekillenecek. Ve biyoteknoloji yatırımlarının tamamı, aslında geleceği yakalayan yatırımlar olacak. Abraham Lincoln’ün hiç unutmam bir sözü var.. Der ki “”Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır.”. O yüzden ülkemizde geleceği yaratabilmek adına biyoteknoloji bilgisine, biyoteknoloji yatırımlarına çok ama çok daha fazla önem vermeliyiz. Eğer bu teknolojiye önem vermezsek, az önce Gemini’ye geleceğin Türkiye’sini resmetmeni istiyorum 2100 yılında Türkiye neye benzeyecek tarzında bir bilgi girince, bana tasarladığı görseldeki gibi bir Türkiye ile karşılaşacağız.
Hayal ettiğiniz, hayallerinizle kendinizi geliştirdiğiniz bir gününüz olsun.