Empatheia.. İlmeğin başındaki kelime bu. Şimdi yavaşça çekelim 🙂 Gerisinden bakalım neler geliyor. Empatheia.. Ortasındaki kelime “pathos”.. Duygu ya da acı duyma anlamına geliyor. Empati kelimesi aslında başkasının hissettiklerini sizin kendi açınızdan hissetmeniz anlamını taşıyor. “Empati” nörobilimsel açıdan baktığınızda “bir yetenek”. Yani bir duygu türü değil. Empatiden yoksun derken, aslında o insanın bir yetenekten yoksun olduğunu söylüyoruz. Şefkat, anlayış, simpati gibi duygular genelde empati yeteneğine eşlik eder.
Empati yeteneğinin gelişmesini sağlayan eksiksiz tüm bölgeler bizim “hayal kurmamız” için gerekli beyin bölgeleridir. Ön Singulat Korteks (Anterior Cingulate Cortex), İnsular Korteks (Insula), Prefrontal Korteks (Pre-frontal Cortex), Temporo-Paryetal Junction (TPJ), Amygdala, Ventromedial Prefrontal Cortex.. Burada tabi sadece hayal kurmanın ötesinde, harekete geçme/geçirme bölgeleri de var. Ama ne garip değil mi, hayal kuruyoruz ve empati yeteneğimiz de gelişiyor..
Hayal kurmak o kadar ama o kadar önemli bir şey ki, gerçekten anlatamam. Eğer bir insan hayal kuruyorsa, eğer bir insan geleceğe umutla bakıyorsa, eğer bir insan hayal kurup, hayalini gerçekleştirmek adına birlikte yürüdüğü sevdiklerine sıkıca sarılabiliyor, hayat motivasyonunu, yaşamının amacını ve kaynağını onlardan alıyorsa işte o zaman karşımıza bambaşka bir güç çıkıyor.
Hayal kurmak öğrenilen bir şey. Nasıl öğrenilen bir şey derseniz, laboratuvar çalışmalarından örnek vermem gerekirse, mesela benim hayalim bir bitkisel protein tesisi kurmak diyelim. Bu hayale nasıl ulaştım? Bilimsel makale okumaları ile, dünyayı takip ederek, sonrasında deneysel çalışmalarla, sonrasında tadarak, görerek, “elde ederek” ulaşıyorum. Ve şimdi daha da büyük hayaller kurabiliyorum. O nedenle hayal kurmayı da öğrenmek gerekiyor. Böylece empati yeteneğimiz de kendiliğinden gelişiyor. Çünkü “kendimizi bir başkasının yerine” ancak bu şekilde koyabiliyoruz.
Geçtiğimiz sabah evimin önünde şöyle bir su kabı gördüm. “Sen de susuzluk çekmek istemiyorsan DO-KUN-MA” yazıyordu. Bu kap benim için çok büyük anlamlar ifade ediyor. Aslında bu yazıyı yazan empati yeteneği inanılmaz gelişmiş insan, yok ettiğimiz devasa biyoçeşitliliğe muazzam bir vurgu yapıyor! Bu yazıyı okuduğumda aklıma “tozlaşmayı sağlayan arılar/böcekler” geldi mesela. Aa dedim onlar için mi su koymuşlar.. Garip düşünmüşüm dimi.. Çünkü susuzluk çekmemem için yağmura ihtiyacım var. Yağmur için ormanlık/yeşillik alanlara.. Yeşillikler için böceklere/arılara.. Çünkü çiçeklerin tozlaşmasını onlar sağlıyor.. Gibi gibi..
Ez cümle.. Biz, devasa bir yaşam zincirinin minicik bir halkasıyız. Doğa karşısında da aciziz. Hani hep derler ya, “Doğa ile savaşmayı artık bırak ey insanoğlu.. Çünkü eğer kazanırsan, kaybedeceksin!” diye. Tam da o konumdayız. Doğa ile empati kurmalıyız artık. Onun bize bırakın fısıldamayı, güçlü güçlü söylediklerine kulak asmalıyız ve tam da bu bilinçle HAREKETE GEÇMELİYİZ!
İyi Cumartesiler…