Aynı dilden konuşmam mümkün mü seninle? Acını hafifletmem için hangi lisanı kullanmam gerek? Gelecek ümidi versem, ben de yaşadım desem, hayat devam ediyor önümüze bakalım desem avutabilir miyim seni? İçinden gülmez misin bana, ya da kızmaz mısın? Benim seni anlamam mümkün değil…
Dün bir depremzede ile tanıştım. Her depremzede gibi sessiz düşünceli ve şükürlüydü. Boynunu bükmüş annem, babam, abim, abimin üç çocuğu ve bir apartmandan tam 22 akrabamı toprağa verdim diyordu. İçimden “Peki; nasıl ayakta durabiliyorsun “ diye sordum. Dilim bir şeyler söylemek istiyordu, söyledi de. Ama sonradan kendime kızdım, onun gözünde ne kadar basitti bu sözler. Konuşabiliyordu, ayaktaydı, çalışıyordu ve en önemlisi inanmak istiyordu. Beni çok etkileyen söz ise kurtulanlar en azından tek parça, eşim ve çocuklarım hayatta.
“Yurdum yok, anılarım yok, sevdiklerim yok… Neyin var denildiği noktada bir canım var, almak zorunda olduğum bir nefesim ve avutmak zorunda olduğum başka canlarım var” diyen bu insanların yanında gülmeye utanıyorum, nefes almaya utanıyorum, canıma can demeye utanıyorum.
“6 Şubatı yaşayan vatandaşlarımdan onların çektiği acıyı çekmediğim için utanıyorum. Gözümü kapatıp sonsuzluğu, ölümü hissetmeye çalışıyorum, bedenimin üşüdüğünü, acılar içinde her yerimin sızladığını açlıktan tüm hücrelerimin iflasın eşiğine geldiğini kendime yaşatmak istiyorum. Ben sizin yaşadığınız acıları anlamaya çalışıyorum ama öyle bir felaket ki bu ne anlayabilirim, ne hissedebilirim. Ruhani inançlarıma sığınmaktan başka çarem yok sanırım.
Anlatmak iyi geliyor size, anlatın biz dinleriz, yalnız değilsiniz ve sizleri yalnız bırakmayacağız…