Anadolu coğrafyası çok zengin bir ürün çeşitliliğine ve aynı zamanda bu ürünlere değer katan mutfak kültürüne sahiptir. Anadolu’nun birçok yöresinde kendi kültürüne özgü ve yörede kendi adıyla anılan birçok ürün bulunmaktadır. Bu ürünlerin tanınması ve gelecek nesillere kaybolmadan aktarılması yöneticilerinin duyarlılığıyla yakından ilgilidir. Günümüzde bu işin ancak coğrafi işaret almakla mümkün olduğu görülmektedir.
Bu kadar zengin kültüre sahip ilimizin şu ana kadar çok az sayıda coğrafi işaretli ürünü olduğunu görüyoruz. Şimdiye kadar hiçbir yörede yemediğim ve tadını çocukluğumda hatırladığım kavurmayla yapılan gömbesi, yıllarca babamın yaptığı ve bahar geldiğinde ibobopların öttüğü zaman açıp ve yememizi istediği fakat hiçbir zaman kuşun öttüğünü görmeden bitirilen dutunu gibi yeni nesillerin adını dahi duymadığı çok değerli ürünlere sahibiz.
Yıllar önce yaşadığım bir anıyı anlatmak istiyorum. Öğrencilik yıllarımda Ege Üniversitesi’nden gelen bir hocamız derste “Elazığ’lı kimler var” “sen Mollakendi Kavunu’nu biliyor musun?” sorularına ben de “Hocam ben ilk kez sizden duyuyorum” dedim. Hocanın “nasıl olur, biz bu kavunu Ege Üniversitesi’nde tartışıyoruz, sen nasıl duymazsın” dediğini unutamıyorum. Önemli değerlerimizin nesillere aktarılmasında ne kadar yetersiz kaldığımızı şimdi daha iyi anlıyorum. 2 ay kadar önce Mollaköy’de üretiminin yapılıp yapılmadığını araştırdım, iki kişinin üretimini yaptığını öğrendim. Ege Üniversitesinde tartışılan, İstanbul’da yıllar öncesinde Mollaköy Kavunu (olmadığı halde) diyerek satılan bir değere sahip çıkacağımızı ümit ediyorum.
Mollaköy kavun festivalini de düşünsek mi? Hiç de fena olmaz…