Japonya’da parklarda bisiklet sürmek yasaktır. Neden diye birkaç kişiye sormuştum. Doğru yalan bilemiyorum. Demişlerdi ki fi tarihinde bir parkta birisi bisikletle giderken yola ufak bir çocuk atlamış. Bisikletçi de duramamış, çocuğa çarpmış ve ölümüne sebep olmuş.
O günden beri bütün Japonya’nın bütün parklarında bisiklet sürmek yasaktır. İnip park boyunca tın tın yanında yürümeniz gerekir.
Yine bir zaman yürürken bir bekçinin bütün gün açık bir çukurun başında nöbet tuttuğunu görmüştüm. Sadece çevresini kapatmakla yetinmemişler ola ki birisi sarhoştur ya da çocuktur dikkat etmez düşer diye gece gündüz çukurun başına nöbetçi dikmişlerdi.
Japonya’da bisiklet sürerken telefonla konuşamazsınız. Bisiklet sürerken şemsiye taşıyamazsınız. Bisiklet sürerken önünde arkasında kimseyi oturtamazsınız. Yasadışıdır.
Neden? Çünkü vaktiyle birileri bunu yapıp ya kendisine ya başkasına zarar vermiştir. Bu ola ki tekrar eder diye yasadışı ilan edilmiştir. Ciddiyetle de takip ederler.
Beş yıl boyunca bırakın hatalı sollama yapanı, takip mesafesini bozan araç görmedim. Araçların arasında sanki görünmez bir ip vardı.
Beş yıl boyunca bir kez korna sesi duydum. O da yaya geçidinden ben geçerken bana kırmızı, arabaya yeşil yanarken dikkatsizliğimden geçmiştim. Yani kornayı bana çaldılar.
Türkiye’de yıllardır araba süren bir arkadaşım Japonya’da ehliyet sınavını on birinci denemesinde geçebildi.
Metroda sarhoşluktan bayılacak, yerlerde yatacak kadar sarhoş Japon gördüm, sarhoşken araba süren bir tane Japon görmedim. Nasıl beceriyorlar bilmiyorum? En temel kodlarına kadar çakmışlar. Adama sorsan adını soyadını hatırlamaz ama ağzına içki koyduğu an araba sürmemesi gerektiğini hatırlıyor.
Bir Japon gecenin üçünde hiç kimsenin bulunmadığı bir kavşakta kendisine kırmızı ışık yansa, kellemi iddia ederek söylüyorum. O ışıkta durur. Devletin koyduğu kanuna, milletine saygısı yüzünden mutlaka itaat eder.
İnsan canını hayatın merkezine koymak en önemli devlet politikası olmalıdır. Lafta değil icraatte de böyle olmalı, en küçük detaylar üzerinde dahi düşünüp, insanlara gelebilecek en minik zarar ihtimalleri dahi ortadan kaldırılmalıdır.
Önce Gaziantep’te sonra Mardin’de gerçekleşen kazaları gördüm. Üzülerek bu kazaların bu şekilde yönetilen ülkelerde gerçekleşme ihtimalleri olmadığını düşünüyorum.
Yola dökülen ve tırların kaymasına neden olan benzinler, freni patlayıp kalabalığa dalan kamyonlar… Korku filmi senaryosu gibi… Kendimizi kandırmanın alemi yok. Bu olayları başka ülkelerde kolay kolay göremeyiz.
Ölenlere Allah’tan rahmet, geride kalanlara başsağlığı dilerim.