Ana Sayfa Gündem 30 Ağustos 2022 139 Görüntüleme

ÖMER AHU YAZDI: “KIRIK BOYNUZ’UN PEŞİNDE”

Ocak ayının ortaları. Uzun süreden beri beklenen soğuk ve kar yağışı nihayet hafta sonu yüzünü gösterdi. Daha önceden kurduğum fotokapanların kontrolünü gerçekleştirip bataryalarını tazelemem gerekiyordu. Ayrıca alana farklı bulgular elde etmek adına yeni fotokapanlar da yerleştirecektim. 

Cuma, güneşin batışıyla yaklaşık 1800 rakımlı sahaya ulaştım. Hava gayet soğuk, yer yer kar yağışı etkili olmuştu. Tırmanırken bazen zorlandığımı söylemem gerekiyor. Keskin viraj ve hemen kıyısındaki uçurumu geçerek yoluma devam ettim.

Uzunca bir tırmanışın ardından geceyi geçirmeyi planladığım yere ulaştım. Hava yaklaşık -11 dereceydi, eşyaları açıp çadırı kurmalıydım. Eğer geç kalsaydım soğuğun yakıcı yüzüyle bir kez daha karşılaşacağım kesindi. Daha önceden araçla çıktığım ve kamp çadırını kurduğum bu yere kardan dolayı çıkmakta zorlandım. Kamp ekipmanlarını birkaç sefer yaparak taşımak zorundaydım. Gerçi bu durum oldukça zorlu olacaktı. Gökyüzünde bulutlar yavaş yavaş sıyrılmaya başladı ve aslında bu pek de istediğim bir durum değildi. Yıldızların görülmesi demek, buz ve donun şiddetli olacağına işaretti. Geldiğimde -11 dereceyi gösteren termometre  -14 dereceyi göstermeye başladı. Hemen küçük bir ateş yakıp çadırı kurmalıydım. Bir şekilde tüm ekipmanları, kurulumu yapacağım hâkim tepeye çıkarttım. Elimde fener, ormanın kıyısında devrilmiş yarım yamalak gözüken kuru ağaçtan odun kesmeye başladım. 

Kürekle ateşi yakacağım yeri karlardan temizledikten sonra biraz uğraşarak ateşi yakmayı başardım. Artık çadırı kurma sırası geldi. Bir süre kurulum için uğraştıktan sonra çadır artık hazırdı. İçerisine sobayı kurup, gece belli sürelerle kalkıp ısınmak için ateşi beslemem gerekiyordu. 

Her iş bitmiş, soba yanmış, sobanın üstünde çaydanlıktaki su kaynamaya başlamıştı. Bu gibi havalarda yapacağım en güzel şey gaz yağı lambası altında elimde kitabım sıcak kahvemi yudumlamak olurdu. Nitekim öyle de yaptım. Çadırın bezine dokunduğumda dışarının yakıcı soğuğunu hissedebiliyordum. İçeride, yaktığım sobanın önüne serdiğim yünlü kilim alttan gelecek soğuğa karşı oldukça etkiliydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde, artık yatma vaktinin geldiğini düşünüyordum ki bir domuzun acı çekerek bağırmasıyla irkildim. Belli ki yırtıcı bir hayvan tarafından avlanmış, son çare olarak avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bu yaban hayatı dolu dakikaların eşliğinde uykuya daldım. 

Sabah erken saatte kalktım. Hafif ılık sobanın ısıttığı çadırdan dışarı çıkmak istemesem de günün tazeliğini kaçırmak istemezdim. Hemen dışarı attım kendimi. Çadırın bezi adeta buza dönüşmüş, gece boyu aralıklarla yağan kar yaklaşık 40 cm civarına ulaşmıştı. O günkü hava durumu günün büyük kısmının açık, güneşli olacağını gösteriyordu. 

Günün erken saatlerinde karla süslenmiş uzun köknar ağaçlarının arasında yürümeye başladım. Gece dolaşmış olan hayvanların izleri yoğun kardan dolayı belli belirsizdi. Eski bir pınarın başına geldim. Yalaklardaki su tamamen donmuştu. Biraz su almak için baltamla kırmayı denedim. En az 15 cm kalınlıkta bir buz tabakası vardı. Biraz uğraştım, az miktar su aldıktan sonra yoluma, izleri takip etmeye koyuldum. İzler beni, daha önce de sürekli izlediğim bir yere doğru götürüyordu: Fotokapanları kurduğum bir patika. Kapanların olduğu yere geldiğimde izler belirginleşti. Gerçi kar yağmadan yaklaşık 25 gün önce kurmuştum bunları. Aynı sahada farklı lokasyonlara kurduğum kapanlarda aradığım boynuzlarından birisi pedikülüne kadar kırık olan yetişkin bir geyikti. Yaklaşık 9 yaşlarında olan bu Kızıl geyik, üreme döneminde (çiftleşme döneminde, erkekler arasında oluşan rekabet durumu) muhtemelen boynuzunun birisini kaybetmiş. Bir dahaki sezona, boynuzlarını dökene kadar da bu şekilde dolaşmak zorunda kalacaktı. 

Kırık Boynuz 1 numaralı kapanda 16 gün önce kayda girmiş, görüntülerde yalnız gezdiği görünüyordu. Onun dışında oldukça iri ve sağlıklı başka bir erkek daha görüntülerdeydi. Yavrulu bir dişimiz de vardı bu kayıtların arasında. Sürekli izlediğim bir bölge olduğu için bu canlıların üremelerine, alandaki davranışlarına şahit oluyor, bireyleri tanıyıp onlara kendimce isimler veriyordum.

İlk kapandaki verileri alıp, pilleri değiştirerek daha yukarılara doğru devam ettim. Kar miktarı ormanın içlerinde çok fazla değildi. Diğer kapanı kontrol ettiğimde yine aralarında Kırık Boynuz’un da olduğu geyikleri gördüm. Ama bu sefer yanında ondan daha genç erkek bir birey de vardı. Aynı yerde besleniyorlar, bazen birbiri üzerine oyun yaparcasına saldırıyorlardı. Aslında bu geyiklerde üreme dışı şımarmak şeklinde değerlendirilebilir. Genç erkekler, boynuz kökleri olarak ifade edeceğimiz pedikülleri gelişmeye başladığında, yetişkinlerle ya da kendi aralarında kısa sürelik masumane çarpışmalar yapabilmektedirler. Pediküller boynuzun ilk yıllarında uzun ve inceyken sonraki süreçte kısa ve daha kalın bir hâl alıyor. Boynuz budaklandıkça pedikül daha yayvanlaşarak kısalmaya başlıyor. 

Diğer kapanlardan birkaçında daha Kırık Boynuz’u gördüm. Son kapanda ise güzel dişi geyiklerin gezdiği, otladığı bir noktada bir erkeğe rastladım. Erkeğin yaşının yaklaşık 10 civarı olduğunu tahmin ediyorum. Ama bir sorun vardı: karnının gerisinde bir şişlik. Bu ya çiftleşme sonucu vuruşma esnasında olmuş ya da doğuştan meydana gelen bir durumdu. Gerçi boynuzlarındaki deformasyonlar da geyiğin pek de sağlıklı olmadığının haberini veriyordu. Eğer ki geyiklerin boynuzlarında normal dışı kıvrılmalar ve şekil bozuklukları varsa genelde bu geyiğin sağlıklı bir birey olmadığına işaret eder. 

Ormanda bir süre gezdim. Elimde fotoğraf makinesi, belki karşılarız umuduyla Kırık Boynuz’un dolaşabileceği yerlerde gezindim. Geyik fotoğrafı çekmek çok keyifli, ancak boynuzlarından birisi kırık olan bir geyik görüntülemek çok daha fazla keyif verici olacaktı. Yer yer soğuğa rağmen kamuflaja girerek bekledim. Uzunca bekledikten sonra genç bir dişi ile karşılaşma imkânım oldu. Fakat aradığım ya da daha farklı bir deyişle arzuladığım an ve kare bu değildi. 

Fotokapanlardaki görüntüleri topladıktan ve bataryalarını değiştirdikten sonra kamp çadırımın olduğu yere ilerledim. Bu esnada orman sisle dolmaya başladı. Hafif hafif kar yağışının başlaması da bundan sonra oldu. Kamp alanıma geldiğimde kar ince ince yağarken, rüzgâr havadaki kar tanelerini bir sağa bir sola sürükleyip duruyordu.  

Sobayı tekrar yakıp, çadırın içinde ısınmaya ve kitap okumaya başladım. Günün geri kalan kısmını bu şekilde geçirdim. Akşama doğru tekrar odun toplayarak gece için hazırlık yaptım. Bu esnada yağış çok olmasa da hızlanmış rüzgâr zaman zaman yerdeki karı kaldırıyor, çadırın yan tarafına yığıyordu. Çadırın bezi rüzgârın uğultusuyla beraber sesler çıkartıyor, yanan sobadan gelen güm güm sesleri ile harika bir senfoni oluşuyordu. Sobanın üzerinde ısıttığım yemeği yedikten sonra artık geceyi geçirmek üzere yere serdiğim yatağın üzerine uzandım. Sabaha kadar dinlendikten sonra erken bir saatte kalkıp hazırlığımı yaparak geri dönüş yoluna koyuldum. 

Kaynak: https://turkiyeyabanhayati.org/journal/detail/turkiyenin-ilk-ve-tek-yaban-hayati-dergisi-subat-sayisi

Yorumlar

Tema Tasarım | Osgaka.com