Ülkemizde 2024 yılı itibariyle büyük çoğunluğu devlet olmak üzere toplam 208 üniversite (devlet-vakıf) bulunmaktadır. 2022-2023 eğitim öğretim yılı verilerine göre yükseköğretim kurumlarında toplam 6.950.142 öğrenci (https://www.yok.gov.tr/) bulunmaktadır. Bu üniversitelerde oldukça fazla bölüm/program bulunduğu görülmektedir. Her İl’e bir üniversite açılması konusunda karar verildiğinde, özellikle üniversite bulunmayan İllerde yaşayanlar için büyük bir mutluluk yaşanmış olsa da gelinen noktada fazla üniversitenin ve öğrenci kontenjanının ülkeye yarardan çok zarar vermesi ihtimalinin yüksek olduğu söylenebilir. Zaman çok geçmeden üniversitelerin imkanları ve kontenjan sayıları mutlaka gözden geçirilerek sayılarının azaltılması daha sonra değineceğim konular üzerinde oldukça baskın bir etkiye sahiptir. Bu işin içinde olan birisi olarak günümüzde sayıdan çok kaliteye ihtiyacımız olduğunu söyleyebilirim. Gelen öğrenci kalitesinin oldukça düşmüş olduğu ve çok temel bilgilerde dahi zorlandıkları gözlemlenmektedir. Sorulması gereken temel soru; herkes üniversite okumalı mıdır? Evet ama yeteneği ve ilgi alanı doğrultusunda aynı zamanda başarılı olabileceği (mesleğini yapabileceği) bir bölüm okuması hem ülke hem de kendisi için faydalı olacaktır. Aksi takdirde iş bulamayan binlerce üniversite mezunu kişilerle karşılaşmak durumunda kalınacaktır.
Her İl’e bir üniversite açılması yönündeki politika sonucu akademik bir enflasyonun kaçınılmaz olacağını düşünmüştüm. Yalnız ilerleyen süreçte iş bulamadıkları takdirde bu kadar üniversite mezununu nelerin beklediğini hiç düşünmemiştim. Ülkemizde okuyan gençleri koparıldıkları ata mesleklerine geri göndermek oldukça zor görünmektedir. Günümüzde bazı alanlarda özellikle stratejik öneme sahip tarımsal alanlarda tarımla uğraşan insan sayısında çok ciddi kayıplar yaşandığına şahidim. Bir arkadaşımla telefonda bu konuyu konuştuğumda “ açılan üniversitelerin işsiz sayısını çok artıracağını düşünmüştüm ama bugün özellikle okuyan ve şehir hayatına adapte olan bu gençlerin geriye dönüp tarımla uğraşmayacağını ve bu konuda çok endişe duyduğumu ifade ettiğimi“ söylediğimde, arkadaşım “İngilizlerin yapmış oldukları bir olaydan bahsetti”, kendisinden bulabilirse yazıyı bana göndermesini rica ettim. Yazıyı geldiği gibi paylaşıyorum, ayrıca alıntı yapılan yer belli olmadığından paylaşıma kaynak gösteremediğimden dolayı özür diliyorum, yazıda emeği geçen kişiye teşekkür ediyorum. (Doktora dönemimde İngiltere Avam kamarası tarım ürünlerine (buğday, mısır, patates, elma ve lahana) sübvansiyon konusunu tartışıyordu. Konu normalden daha fazla tartışıldı, bir haftadan fazla sürdü. Bir yanda çiftçiler, bir yanda maliye bakanı. Destek miktarında anlaşamıyorlar… Bizim bölümde de annesi milletvekili olan arkadaş, James var idi. Bir gün ona, niye bu kadar uzatıldığını sordum ve İngiliz tarımının önemsiz olduğunu düşündüğümden, desteğe ne gerek var dedim. Ama o, bu ürünlerin savaş gibi olağanüstü dönemde hayati olduğunu söyledi. Ben İngiltere’nin her yerden alabileceğini söyleyince, o, alamayabileceklerini söyledi. Ben de o zaman yetiştirmeye başlarsınız deyince, James “çiftçilik düğmeye basıp çalıştırılan makina gibi bir şey değil, onun gelenek olarak sürdürülmesi ve yeni kuşaklara öğretilmesi gerekir” dedi…)
Burada önemli olan İngilizlerin ne yaptığı değil, insanları kırsalda tutmak için verilen akılcı mücadeledir. Sonuç olarak bizler de treni kaçırmadan köylüyü elde tutmak için (ihtiyaç duyulan tüm alanlarda) gerekli tüm önlemleri almak zorundayız. Üniversite okusa dahi köyünden ve üretimden vazgeçmemesi için kararlar almalıyız. Aksi takdirde üniversite mezunu çokluğuyla yetinilir ama soframıza neyi nasıl koyacağımızın endişesiyle yüzleşmek zorunda kalırız.
Saygılarımla…