Çiftçi dediğimizde; genel olarak üstü perişan, ayağı lastik ayakkabılı, her zaman verildiği kadarına kanaat getiren, kanaat getirdikçe yok olan birilerini mi hatırlarız. Bu konu üzerine onlarca cevap bulabiliriz. Fakat sonuçta cevap ne olursa olsun çiftçilikle uğraşan kişi sayısı günden güne azalmaktadır ve ne kadar önlem alınmaya çalışılsa da sorunun köküne inilmedikten sonra bu kan kaybı devam edecektir. SGK verilerine göre; 2008 yılında yaklaşık 1milyon 100 bin civarında olan çiftçi sayısının, 2021 yılında 500 bin civarına düştüğü görülmektedir. 13 yılda çiftçi sayısında %50 ye yakın bir azalma olmuştur. Çiftçi sayısındaki bu azalmanın ne kadar önemli olduğunu, acil önlemlerin alınmadığı takdirde günlük olarak tüketilen gıdaya çok daha pahalıya ulaşacağımızı bilmemiz gerekir. Ülkelerin en stratejik ve en önemli kaynaklarından birinin tarımsal ürün olduğunu pandemiyle gördük ve yaşadık. Diyebilirsiniz ki biz ülke olarak gıdada çok sorun yaşamadık. Doğrudur, bunun nedeninin genel olarak geçmişten gelen kültürümüzle ilişkili olduğunu unutmamak gerekir. Sonbahar hazırlıkları hemen hemen her evde yapılmaktadır. Büyüklerimizden gördüğümüz paket olarak değil çuval veya koli olarak kışa hazırlık yapılmasının, pandemi gibi durumlarda oldukça işe yaradığı görülmüştür. Fakat geleceğin sorunu kısa süren bir pandemiden çok daha uzun süreli yatırımlar yapmamız gerektiğini gösteriyor. Bunun da yolu gelişen ülke nüfusunu besleyecek olan çiftçilerin sayısını artırmakla mümkündür.
Çiftçi sayısında meydana gelen bu azalmada, tarımda yıllardan beri gelen yanlış uygulamalar, arz talep dengesindeki olumsuzluklar, uzun süreli hedeflerin oluşturulmaması ve kısa vadeli günübirlik çözümler sunulması gibi daha birçok neden sayabiliriz. Meslek deneyimimin yanında bir üretici olarak üreten çiftçiye iyi bir pazar koşullarının oluşturulması ve desteklenmesinin çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Üretim yapmak işin en kolay kısmı olup, asıl önemli olan pazarlama olduğunu her üretici bilir. Bunu da aşmanın yolu Tarım Bakanlığı’mız tarafından belirlenen üretim modelleri doğrultusunda üretim yapmaktır. Akabinde yetiştirilen ürünün değerlendirilmesi tamamen Tarım Bakanlığı’mızın yetki ve sorumluluğunda olmalıdır. Aksi takdirde, yapılan üretim çoğu zaman yanlış planlamadan ya da hiç yapılmayan planlanmalardan kaynaklı arz talep durumundaki olumsuzluklardan dolayı çiftçimiz çoğu zaman zarar görmektedir.
Burada sorumluluk her ne kadar Tarım Bakanlığı’nda olsa da, yerel yönetimlerin artık bu işlerle doğrudan ilgilenmesi gerektiğine inanıyorum. Basına yansıyan bazı haberlere göre özellikle büyükşehir belediyelerinin tohum, gübre, mazot, ilaç, yem bitkisi, meyve-sebze fide ve fidanları, canlı hayvan ve canlı hayvan yemi gibi yörelerine uygun çok çeşitli çiftçi desteklerinin yanında, yörenin yerli üretiminin pazarlama konusunda reklamlarda oynayarak üreticilere destek verdiği görülmektedir.
Buradan şunu artık net anlamak gerekir; yöneticilerin çiftçiye bakış açılarının değişmesi, belediyelerin yol-su-atık toplamanın çok ilerisinde çiftçilere de hizmet vermek zorunda olduklarını kavradıkları anda çiftçiler rahat bir nefes almış olacaklardır. Yerel yönetimlerin artık peynir gemisi hikayesini bırakıp yüzyıla uygun bir vizyonla hareket etmeleri dileğiyle….