Ana Sayfa Can Kayacılar, Köşe Yazıları 3 Mart 2024 36 Görüntüleme

Resesyon ve Bizlerin Yapması Gerekenler

Her haftasonu gittiğiniz, tıklım tıklım olduğu için yer bulmakta zorlandığınız kafede, son haftalarda artık yer bulabiliyorsanız, dolaştığınız yerlerde daha az insana rastlıyorsanız ve bir “gariplik” seziyorsanız, ve bu durum ülke genelinde yaşanıyorsa, bunun genel adına “resesyon” ya da “ekonomik durağanlık” deniyor.

Latince “recessus” kelimesinden köken alan resesyon giderek tüm Dünya ülkelerinde görülmeye başladı. Şu an hali hazırda bir çok Avrupa Ülkesi başta olmak üzere güçlü resesyonların yaşandığı dönemlere doğru ilerliyoruz.

Türkiye için de “hayat pahalılığı” ve sonrasında gelen tüketici davranışlarındaki değişiklik, doğrudan resesyonu getirebilecek güçte.

Resesyonda yapılacaklar çok belli: Devletin bilim ve teknoloji yatırımlarını arttırarak, ülkenin yüksek katma değerli ürün üretimini güçlendirmesi, ürün üreten KOBİ’lerin desteklenerek, ürün çeşitliliğinin arttırılması ve girişimleri, girişimciliği destekleyerek, ülke gelirini arttıracak “inovasyon ortamının” güçlendirilmesini sağlamak.

Resesyon öncelikli olarak para politikaları ama daha da çok “moral-motivasyon” ile ilgili. Aslında ikisi de birbirinden çok net bir şekilde etkilenmekte. O nedenle aradaki dengenin çok iyi sağlanması gerekiyor. Bunun da sağlanmasının tek ama tek yolu, gerçekçi maliyet hesaplarının yapılmasının sağlanması. Çünkü ben Türkiye’de büyük firmalar haricinde, yaşamın tüm alanlarında gerçekçi maliyet hesaplarına asla rastlamadım. Yani örneğin 110 m2’lik bir dairenin kirasının 45.000 lira denmesinin ardında mesela bir maliyet hesabı yok. Ya da örneğin Türkiye’de son yıllarda yetiştirilmeye başlanan ve “kirazın kilosu 150 lira ise, bunun da kilosu 350 lira olsun” şeklinde bir fiyat belirlenmesine giden bir meyveyi, yurtdışından 1 dolara ülkeye getirtebiliyorsanız, burada sorunu biraz da kendimizde aramamız gerektiğini düşünüyorum.

Durağanlıktan çıkışın yol haritasında hep ama hep aynı şey var.. Üretmek, üretmek, üretmek.. Ve ürettiğini doğru üretip, doğru şekilde pazarlayabilmek.. Değerinde, ederinde fiyatlandırabilmek. Tam da burada yine bilim ve teknolojiye olan gereksinimlerimiz daha da artıyor. Örneğin, Türkiye’de tüm Dünya’yı tedavi edebilecek güçte tıbbi aromatik bitkiler üretiliyor. Ama bunların hepsini gerçekten çok ilkel yöntemlerle, resmen heba ediyor, israf ediyoruz. Ürettiğimiz sebze-meyvelerin dalından kopmasından, soframıza gelene kadar ki yaşadığı süreçlerde %50’sine varanını israf ediyoruz. Mesela güncel bilgileri üniversitedeki gençlerimize vermeyerek, değişen Dünya’nın dinamiklerini gençlerimize göstermeyerek, onlara davranışlarımız ve ürettiklerimizle örnek olmayarak, onlara yol göstermeyerek, milyonlarca gencimizi de heba ediyoruz. Gibi gibi gibi. Daha bunun gibi binlerce ama binlerce şey sayabilirim.

Bugün 1 Mart.. 2024’ün %16’sından fazlasını tükettik bile. Göz açıp kapayıncaya kadar, bir yıl daha geçecek hayatımızda. Bugünden başlayarak, bu ay hepimiz için yepyeni bir nefes olsun istiyorum. Sadece bu ay için, beklemeyip, değiştirebileceklerimize odaklanacağımız, bir sonraki ayın planını bile yapmadan, çok kısa süreliğine bir aylık bir yol haritası kendimize çizeceğimiz bir ay olsun istiyorum. Değişimi önce kendinizde, sonrasında yakınınızdaki insanlarda başlatacağımız bir ay olsun.

Yorumlar

İlginizi çekebilir

Bilim ve Teknoloji Okumaları

Bilim ve Teknoloji Okumaları

Tema Tasarım | Osgaka.com