Şiir, okumayanın neredeyse hiç ısınmadığı, okuyanın ise hayatında önemli bir yere sahip olan
edebi türlerden birisidir. Şiir tutkunu insanlar belirli bir süre şiir okumadığında eksikliğini
hissederken, şiir okumayanlar da bu insanlara hayretler içinde bakarlar. Şiir, insan
duygularının kelimelere en estetik şekilde yansıtılmış şeklidir. Bir şair ile okur arasındaki
sadece birkaç kelimeyle bile ortaya çıkabilen bu yüksek eş duyu, kolayca kurulacak bir bağ
değildir. Pozitif ya da negatif birçok duyguyu ön plana çıkarabilen bu güçlü edebi tür, yapılan
araştırmalara göre beynimizde şaşırtıcı etkilere sahiptir.
Bellek ve şiir arasındaki bağ: herhangi bir yazılı metni okumak beynimizde bulunan okuma
ağı denilen bölümü harekete geçirmektedir ve böylece kelime analizi, görsel kelime
tanımlama, cümle ve konuşma arasındaki bütünlüğü algılama ve artikülasyon (sesletim) gibi
konularda gelişim sağlamaktadır. Şiir okumak bu aktivasyonun yanında hafıza konusunda da
bir gelişim sağlamaktadır.
Yapılan bir araştırmada, katılımcılardan roman ve kısa bir hikâye gibi birçok farklı türde eserin
yanında en sevdiği şiiri okumaları istenmiş ve bu doğrultuda beyinlerinde oluşan değişimler
fonksiyonel MRI ile görüntülenmiştir. Çıkan sonuçta, katılımcıların en sevdiği şiiri okurken
beyinlerinde diğer türlere göre hafızayla ilgili bölgede kayda değer bir hareketlilik olduğu
görülmüştür. Bir şiiri okurken yaşadığımız duygusal hareketlilik, okuma ağını harekete
geçirmenin yanında, istemsizce o şiirin zihne tutunmasını da tetiklemiştir. Şiir tutkunlarının
ezberinde mutlaka birkaç şiir olmasının sebebi de bu aktivasyondan kaynaklanmaktadır.
Klasik bir öğrenme mantığı olarak duyguları işin içine katma yöntemi de buradan geliyor
diyebiliriz. Çağrışımlarla zenginleşen öğrenme deneyimi, bilginin kalıcılığını da artırmaktadır.
Şiirsel imgeleme ve günlük hayatı deşifre etmeye etkileri: Fonksiyonel MRI tekniği ile
yapılan bu gözlemler sonucunda ilgi çekici bir etki daha keşfedilmiştir. Beyin, şairlerin
kelimelerinde kullandıkları kafiyeleri ve ritimleri normal kelimelerden farklı algılamaktadır.
Kelimelerin yarattığı bu ahenk, şiirsel imgeleri oluşturmakta ve bu imgeleri anlamlandırmak
için de beynin farklı kısımları harekete geçmektedir. Böylelikle ortaya düz yazıdan farklı
olarak bambaşka bir okuma deneyimi ortaya çıkmaktadır. Bu noktada detaylı bir romandaki
betimlemelerin de çeşitli imgeler oluşturduğunu hatırlayabiliriz Ancak, bu betimlemelerdeki
kelimelerin algılanışı zihninizde doğrudan bir tablo çizmenizi sağlamaktadır. Şiirlere
baktığımızda bu imgeler çoğu kez bağımsız şekillenmektedir. Bir filmin sonunu tahmin
etmeye çalıştığınızı varsayalım. Tahmin süreci başladığı an, kavramsak kapasiteniz
doğrultusunda öngörülemeyen olaylar üzerinden zihinsel bir gezintiye çıkarsınız. İşte bu
süreçte, doğru tahmin yürütmek için esnek ve çok anlamlı düşünme becerinizin gelişmiş
olması gerekmektedir. Şiir, size doğrudan ne düşünmeniz gerektiğini söylemediği için zihniniz
bu tahmin sürecini yaşar ve okuma tecrübeniz arttıkça isabetli tahminler yürütmeye
başlarsınız.
Şiir ve müzik bütünleşmesi: Müzik ve şiir, beynin aynı bölümlerini çalıştırmaktadır. Örneğin
iç gözlem yapmanızı sağlayan beynin arka singulat korteksi ve orta temporal lobu hem şiirle,
hem de müzikle harekete geçebilmektedir. Müzik dinlerken zaman kavramından uzak bir
şekilde yaşadığımız derin bir rahatlama sağlarız. Aynı durum şiir okurken ya da dinlerken de
meydana gelebilmektedir.
Yapılan bir araştırmada, katılımcılara biri hüzünlü, biri de neşeli melodiler içeren iki şarkı
dinletilir. Ardından aynı formatta bir hüzünlü, bir de neşeli şiirler okunur. İlk etapta tahmin
edileceği gibi şu sonuç çıkıyor diye kısmen haklı bir tahminde bulunabilirsiniz. Hüzünlü şiir ve
müzik, hüzünlü hissettirir. Neşeli melodiler ve kelimeler de kişiyi mutlu hissettirir. Ancak, bu
hislerde neşeli bir filmi izlemekten ya da hüzünlü bir düz yazı okumaktan farklı bir detay
bulunmaktadır. Şiir ve müziğin yarattığı etkiler, otobiyografik anıları canlandırmaktadır. Yani,
tanık olduğunuz bir olaydan ziyade, doğrudan yaşanmışlığınıza dokunmaktadır. Bir şarkıda
geçen melodiler ve dizelerde kurulan otobiyografik bağ sayesinde bazı şarkılara ve şiirlere
duygusal olarak bağlanma eğilimi gösteririz. Teknik olarak baktığımızda, bir düz yazı beynin
sol kısmı tarafından işlenir, ancak içinde kendine has ritimler ve ahenkler barındıran şiir,
beynin sağ yarım küresi tarafından işlenir. Ancak burada farkı yaratan unsur, bazı şiirlerde
bulunan yüksek derecedeki sistematik ölçüler değil, direkt olarak duygulara sarılan
kelimelerdir.
Bir şiirden etkilendiğimizde neler olur?: Yapılan bir araştırmada , şiir okumaktan keyif alan
kişilere Friedrich Hölderlin, Friedrich Schiller, Theodor Fontane, and Otto Ernst’den şiirler
sesli olarak okunur. Bazı katılımcılar da Edgar Allan Poe, Shakespeare, Paul Celan, Rilke gibi
şairlerin şiirlerini seçer ve onları dinler. Şiir seslendirilirken katılımcıların kalp atışları,
mimikleri ve ciltleri incelenir. Dinleyenler içlerinde bir ürperti hissettiklerinde, düğmeye
basmaları ve bu ürperti geçene kadar da basılı tutmaları istenir. Bütün katılımcılar, herhangi
bir noktada butona basar. Ancak yapılan incelemelerde bu ürpertinin şiire özgü bir his olduğu
gözlemlenir. Çünkü yaşanan değişiklikler ve beynin farklı bölgelerindeki hareketlilik, bir film
sahnesinde yaşanan ya da bir resimden etkilenme anından farklıdır.
Madem şiirden bahsettik. Sözleri bana ait bir şiirimle noktayı koymak isterim.
DÜŞ İÇİME
Mazimde paslanmış anılarımın
Gamına gark olmuş
Bir hayal kuşatır
Benliğimin kopan yerlerini…
Çağıldar sesi şimşeğin,
Düşer orta yerime…
Çığlık atar bir rüzgâr,
Her hezeyanı delişmen bir çağrı…
Gaipten esen bir heyecanla yağar yağmur,
Islatır meyus kaldırımları…
Pınarı susuz,
Toprağı ağ bir yere abanırım
Önemi yok!
Hapsetsin gözlerin beni
Nereden bakarsan bak bilirim seni…
Anla beni yağmur
Beni izler anı gizleri…
Ortalıkta boş bakışlar
Yüreğimde talan olmuş
İnim inim bir yokluk…
Mazideki acı anılarım
Sarmışken çepeçevre beni
Korkar bu kalp
Sızısı dinmeyen gecelerden…
Gönül gözüm;
Sen gözümde coşku,
Yüreğimde sır kal,
Ciğer yakan kor gibi
Yürüsün alazın içime…
Bekletme beni!
Düş içime!
Olur da ağarırsa gözlerimin feri,
Gönlüm yorulmuşsa
Bil ki beklettiğindendir epeydir
Üzme!
Konsun derim kelebeğin
Kalbimin açık penceresine…
Nurhan Arslan
Her şair kendi şiir tanımına göre şiir yazar.
Fuzuli, ilme dayandırılmayan şiiri harcı ve hesabı olmayan duvara benzetir.
İbn-i Sina ‘şairler söz sultanlarıdır’ der.
Platon şiiri ’Kanatlı söz’ olarak tanımlar.
Maksim Gorki ‘Bilim aklın şiiridir, sanat yüreğin şiiridir’ der.
Goethe şiir için ‘Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar
zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki… Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi
işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun’ der.
Ahmet Haşim şiiri ‘Düzyazıya çevrilemeyen nazım’ olarak tanımlar.
Yahya Kemal ‘Şiir kelimelerle yapılan bestedir’ der.
Fazıl Hüsnü Dağlarca ‘Şiir bir yaratmadır’ der.
Nazım Hikmet’e göre şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka türlü bir
musikidir. Şiirde nefes ve ses iki temel öğedir.
Necip Fazıla şiir için ‘mutlaka hadiseleri arama işidir’ der.
Cahit Sıtkı Tarancı’ya göre şiir ‘Sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır’. Bu tanımlamayı
Cemal Süreya da benimsemiştir.
Cemal Süreya ‘Şiir doğanın ahlakı kovduğu yerdedir, yasadışıdır’ der.
Salah Birsel ‘Bir şiir, yalnız o şiire giren sözcükler değil, bir de girmeyen sözcüklerden
meydana gelir’ diyerek o zamana kadar yapılmış şiir tanımında önemli bir açılım
gerçekleştirmiştir.
Sabahattin Kudret Aksal, şiiri doğrudan doğruya matematiğe benzettiğini dile getirir.
Behçet Necatigil ‘Şiir bir sorun, bir durum üzerine ölçülü konuşan, susunca da bizim
düşünmemizi bekleyen bir olgunluktur, bir kıvamını bulmadır’ der.
Gülten Akın ‘Çığlıklardır, kimi kez yalnızlığı seçeriz ya da yalnızlık bizi seçer, korumasız
savunmasız. O zaman çığlıklar atarız ölmemek ya da delirmemek için. Sesimiz yankılanıyorsa,
yalnızlıkla baş edecek gücü verir bize. Şiirler çığlıklardır’ der.
Orhan Veli ‘Kolayca okunabilen bir şiirin kolayca yazıldığını mı sanıyorsunuz?’ der.
Turgut Uyar ‘Şiir üzerine, gerçekten yeni olan şiirle, yeni bir şeyler öğrenebiliriz; şiir üzerine
yazılanlarla değil’ der.
Özdemir Asaf ‘Şiirin yüceliği, çok denenip varılamamasından değil, birkaç şairin varmış
olmasındandır’ der.
Sennur Sezer ‘Şiir bir ıslıktır, kimileri çalınmasını istemez, başlarına şeytanların üşüşmesinden
korkarlar’ der.
Ülkü Tamer ‘Şiir ateşin habercisidir, yangının kundakçısı, yanardağın üstündeki kuştur şiir’
der.
Her şair kendi şiir tanımınca düşler…