Bizim kültürümüzde devlet “baba” figürü ile özdeşleştirilir, çünkü baba; koruyucu, kol-kanat geren, fedakâr, merhametli, ihtiyaçları karşılayan şahsiyet olarak algılanır…
İnsan ile devlet birbirine benzer, insanın ruhu ve bedeni, ruhunun da arzu, akıl ve irade gibi hassaları vardır, devlet denilen yapıda da yönetenler akla, diğer yapılar da devlette görev yapanlara bedenin uzuvlarına benzer.
Mukaddime müellifi İbn-i Haldun, devleti canlı bir organizma gibi ele alır.
“İbn-i Haldun‘un devlet nazariyesi, tarih anlayışı ve ümran teorisi ile aynı niteliktedir. Yani toplumsal yaşamın temel öğesi konumunda olan insanlar, içerisinde bulundukları maddi ve manevi şartların sonucunda kendi aralarında yönetenler ve yönetilenler şeklinde iki guruba ayrılmaktadırlar.” (*)
★ Devlet bir organizmaya benzetilirse eğer; devletin de bir organizma gibi organları,
organlarının fonksiyonları vardır, ancak eğer metebolizması düzgün çalışıyorsa, bağışıklık sistemi aktif ise, o halde organizma gelişimini ve hayatiyetini sağlıklı olarak sürdürür…
Ve eğer, çevresel faktörlerden veya genetik anomalilerden mütevellit, organların bazılarında işlev bozuklukları varsa, müzmin hastalıklar nüks ediyor süregen seyrediyorsa, hastalık organizmayı hareket edemez hale getirebilir ve hatta yatağa mecbur eder.
Toplumlarda ve devlette de erdemler zaafiyete uğrar da ahengli işleyiş bozulmaya başlarsa, sağlıklı organizmada olduğu gibi, devlette de rahatsızlıklar ortaya çıkar, iş ve işleyişte bozulma ve çürümeler başlar…
Gerek devlette ve toplumda, gerekse insanda uyum, aheng, mesuliyet, ehliyet, liyakat gibi unsurlar hayatiyet ve bekâ açısından çok önemlidir….
Organizmanın ulu/baş tarafında beyin(akıl-zeka), duyular(görme, işitme, koku) ses/konuşma fonksiyonlarını icrâ eden ve karar alıcı yapılar vardır, devlet aygıtında da böyledir…
Kurumsal kültür (aklî melekeler) oluşmuş ve sağlıklı ise, (eğitim ve kültür seviyesi ile akl-ı selim sahibi olunmuşsa) köklü devlet geleneği sayesinde, bu durum tasarruflara (davranışlara) da yansır, eylemlere (hareketlere) de…Ancak yapı sağlıklı değil ise, bu organizasyondan (organizmadan) dengeli davranış ve eylem zuhur eder mi ?
Meselâ organizmada el var, ayak var, parmak var, tırnak var, bağırsak var, bağırsaklarda bakteriler de var…
Ancak, barsak içinde iken organizmaya faydalı olan bakteriler, organizmanın başka bir yerine bulaşırsa zararlı olur, hastalık yapıcı olur…
★ Her organın işlevi ve onun organizmanın bütününe katkısı belli iken, ayağı baş mesabesinde görmek ya da göstermek anomalidir ve hastalıklılık hâlidir.
Divan şairlerinin bir kaç beytindeki misâllerde bu hastalıklılık hâli şöyle dile getirilir:
Nef’i bir beyitte şöyle der:
“Tâc u destâr ile tefâhür eden
Açamaz başını keli görünür”
(Tacı ve sarığı ile övünen, keli görünür korkusuyla- başını açamaz)
Râşid-i Atîk de bir beyitte der:
“Cihânda devlet ider aybın âdemin mestûr
Günâh iderse de farzâ sevâbdır dirler”
(Sıradan birisi için suç sayılan bir iş, makam sahibi birisi için suç sayılmaz, hatta güzel bir işmiş gibi de değerlendirilir)
Ve Raşid devam eder:
“Erbâb-ı devletin görüp evza’ın anladım
Râşid, idermiş âdemi sahbâ-yı câh mest”
(Devletin ileri gelenlerinin hallerini yakından görünce, makam ve mevkiin insanı sarhoş ettiğini anladım).
Ehliyet ve liyakat sahiplerini tenzih ederiz, ancak divan şairlerinin kendi dönemleri itibarı ile ifâde ettikleri yukarıda zikredilen beyitlerdeki hususlar, bugün istisna olarak da olsa var ve malesef cari !
★ “Kutadgu Bilig” yazarı Yusuf Has Hacib’in devlet felsefesini oluşturan kut ve il anlayışı çerçevesinde zikrettiği ilkelerden birisi şudur:
“Hangi şehir kalemle idâre edilirse, orada herkes kendi arzu ve nasibini bulur.”
Yusuf Has Hacib, yöneticide bulunması gereken erdemleri de söyle vurgular: “dürüst olmak, zeki ve uyanık olmak, sabırlı ve kararlı olmak, cömert olmak, merhametli olmak, inatçı olmamak, tatlı dilli olmak ve âdil davranmak…“
Bu erdemler ve ilkelerin hilafına muktedirlerin güç ve kudretini kendi menfaatleri doğrultusunda kullanması, asayişi, huzuru, birlik ve dirliği bozucu yaklaşımlar olduğundan, her hal ü kârda devlet denilen organizasyona, kurumlarına zarar verir !
★ Organizma benzetmesiyle koşut olarak devlet denilen organizasyonunda da görev, yetki ve sorumlulukların işleyişi ve ifâsı benzer şekilde seyr ü seferde aheng üzre olmalıdır, bunun sonucu olarak ya sağlıklı bir organizasyon ile terakki, veya organların görevini yerine getirmemesi, dış (enfeksiyon/saldırı) risklerine açık olması, bağışıklık zaafiyetleri ve hastalık sebebiyle gerileme veya çürümeye doğru sürüklenir maâz’Allah…
Ez-cümle: Devlet denilen millet organizasyonu; insanlar arası ilişkilerin düzenlenmesi, aralarında oluşabilecek anlaşmazlıklara çözüm üretilmesi, insanların iç ve dış tehdit ve tehlikelere karşı güvenliğinin sağlanması, eğitim, adalet ve sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, huzur ortamının sağlanmasından sorumlu bir müessesedir…
Bir devletin devamlılığı için ilerleme ve güçlü olmak elzem olup, bu durum hem iç hem de dış mihraklara karşı göz ardı edilemez önemde bir husustur, ve günü birlik hesaplar ve ihtiraslar uğruna bekâ mevzuu asla sümen altı edilemez…
Vesselâm…