Dikkat: “FİLMİN GETİRİSİ 3 KİŞİYE GİDER: HASILAT YAPIMCIYA, ÜN BAŞROLE, ÖVGÜ YÖNETMENE”
İnanın iyi bir filmin getirisi üç kişiye gider: Hasılat yapımcıya, ün başrole, övgü yönetmene aittir. Garibim senarist burada sadece “Hani bana? Hani bana?” diye sorabilir. Her biriniz en azından bir kaç film izlemişsinidir. Beğendiğiniz filmlerin oyuncusunu belki yönetmenini bilirsiniz acaba içinizden kaçı o çok beğendiğiniz filmi yazan senaristi merak eder?
Neredeyse hiç kimse!
Günümüzde artık pek çok sinema okulu var. Gerek üniversitelerde gerekse özel kurs ve okullarda sinemacılık sınıfları var. Peki bu okullarda talep hangi bölüme? Tabii ki çoğunlukla yönetmenlik ve oyunculuk ile daha az olmak üzere kameramanlık ve montajcılık. Pek çok okulun senaryo bölümünde sadece bir kaç öğrenci var. Bütün yapımcılar dertli! Herkes ya yönetmen ya oyuncu olmak istiyor. Herkes meşhur olmanın derdinde. Kimse senarist olmak istemiyor, senarist bulunamıyor. Kimse parası az ve çok yorucu üstelik de hiç de keyifli olmayan ve kendisini meşhur etmeyecek bu mesleğe soyunmak istemiyor. Halbuki tüm sinema okullarında yönetmenler ve oyuncular aynı zamanda senaryo yazma dersi de alıyor. Yani şöyle düşünün: Senaryo yazmayı ve okumayı bilmeyen bir oyuncu veya yönetmen nasıl oldukça teknik bir eser olan senaryoyu okuyup anlayabilecek. Bu yüzden kameramandan montajcıya, oyuncudan yönetmene, yapımcıdan ışıkçıya her sinemacı senaryo okuymayı da yazmayı da bilir. Fakat bilmek farklı şey yapmak farklı şey! Senaryo yazmak bir sanattır. Katiplik, sekreterlik gibi bir iş değil roman yazarlığı, öykücülük gibi yaratıcı bir sanattır. Nasıl ki çok az insan bestekar, şair, ressam olabiliyorsa çok az insan da yazar ve yazarların da çok azı senarist olabiliyor.
KORKU, BİLİMKURGU VE GERİLİM YAZARLARI FİLMLERİ DIŞLANIR
Peki korku yazan bir senaristin veya yönetmen yapımcının hatta roman öykü yazarının dışlandığını biliyor musunuz? Bunu hem kendimden biliyorum hem de Oscar Törenlerine bir bakın! Hiç herhangi bir korku filmine Oscar ödülü gittiği oldu mu? Hayır! Korku ve bilimkurguyu sinemacı, yazar ve tiyatrocular bir sanat dalı kabul etmez. Aşk, dram, komedi, macera, tarihi roman, öykü, oyun ve filmler işte bunlar sanattır, ödül alır.
Ama korku kara fantazi, bilimkurgu fantazi, gizem, polisiye türleri ise ne edebi ne de sinemasal sanattan sayılır. Ne Oscar alabilirler ne
Altın Portakal! Anca kendi aralarında düşük bütçeyle kendi ödüllerini verebilirler. Amerikalılar Bram Stroker , Nebula ve Büyük Üstat Ödülleri dağıtırken Türkiye’de korku ödülü verilecek ne roman ne öykü ne de bir kaç taneden fazla film vardır. Ne de korku bilimkurgu ödülü verebilecek bir organizasyon kurulabilmiştir. Türkiye’de sadece korku filmi yapan bir iki yönetmen-yapımcı vardır. Diğerleri zamanında denemiş tutturamayınca su koy verip komedi veya dramaya geri dönmüşlerdir. Sen Der’e kurs için gittiğimde korku yazmak için buradayım deyince herkes burun kıvırmıştı. Sanki boşu boşuna uğraşan bir öğrenci adayıydım.
MODERN SİNEMA YAŞAYAN ÖLÜLERİN GECESİ İSİMLİ KORKU FİLMİ İLE BAŞLAR
Halbuki günümüz sinema çağı yani Modern Sinema bir korku filmiyle başlar. 1968 yapımı bağımsız bir film olan George A. Romero’nun Yaşayan Ölülerin Gecesi, film sanatını da değiştirmiştir. Sonu kötü biten yani baş kahramanın da öldüğü mutlu sonu olmayan bu film siyah beyazdır ve baş rol oyuncusu bir zencidir. Çok düşük bütçeli bu film Vietnam Savaşı Sendromu yaşayan Amerikan toplumunun mutlu bitmeyen sonu ile vurmuştur. Filmde süper güçlü ABD devletinin bile zombileri durdurmakta başarısız olması halkı ürkütmüştür. Günümüz zombi filmlerine ilham veren bu Kara Film sinema sanatında gerçekçi ekolü başlatmıştır. Günümüzün bütün sinema kitapları içinde bulunduğumuz sinema çağını başlatan filmin ABD’de Romero’nun bu zombi filmi ve Fransa’da ise JeanLuc Godard’ın 1960 yapımı Serseri Aşıklar filmi olduğunu söyler. Başrolünü Jean Paul Belmondo’nun oynadığı yine siyah beyaz bir film olan ve bir araba hırsızının hayatının anlatıldığı Serseri Aşıklar filmi de bir Kara Film’di ve tabuları yıkarak Modern Sinema Çağı’nı açmıştı.
Yani dünya istediği kadar korku edebiyatını ve filmlerini dışlasın korku ve bilimkurgu vazgeçilmez bir şekilde tahta oturmuştur. Herkes istediği kadar korku filmleri sanat değil istismar filmleridir dese de günümüzün en büyük bütçeli filmleri korku fantazi bilim kurgu dallarındaki filmlerdir.
Transformers, Yüzüklerin Efendisi, Resident Evil gibi filmler ile Walking Dead, Visitors ve diğer bilimkurgu korku dizileri hem prodüksiyon şirketlerinin hem de TV kanallarının en yüksek bütçeli ve en yüksek kazançlı projeleridir. Üstelik korku ve bilimkurgu eserleri bilgisayar oyunu dünyasına da etki etmekte ve böylece yeni başka ve büyük bir pazar da doğmuş bulunmaktadır.
Bu konu daha çok yazı kaldırır. Önümüzdeki haftalarda bu konuda yazmaya devam edeceğim. Bu yazımda Türkiye’de iyi korku filmi yapılamama sebebinin elde iyi senaryolar olmadığını çünkü yapımcıların senaristlere az ücret ödeme politikası sebebiyle kimsenin senarist olmak istemediğini irdeledim. Yapımcıların senaristleri sömürmesi durumunun ne yazık ki dünya genelinde yaşanan bir sorun olduğunu da Amerikan örneğiyle vurguladım. Gelecek haftaki yazılarımda ise senaristlere iyi para verilse bile niye özellikle Türkiye’de iyi korku romanı ve senaryosu yazarı çıkamıyor onu tarihsel örnekleriyle birlikte anlatmaya çalışacağım.
Hepinize iyi haftalar diliyorum.
HÜSEYİN ÖZGÜR ARSLAN