Bir düşü satın alabilir miydik? Aldığımız düşün bedelini ödemeye razı olabilir miydik? Düşler, sadece onu düşleyene ait olamayacak kadar kıymetli an’lardan ibaretti. Kimimiz düşlemeye dahi cesaret edemeyecek kadar düşsüzdük. Hayal etmenin, düşlemenin, bilinmeyene yol alabilme cesaretini hayatı boyunca hiç denememiş, daha da acısı denemeyi aklına dahi getirmemiş bir topluluk vardı dünyada. Hem de nüfusun büyük çoğunluğundan ibaret bir topluluktu bu. Yerinden ayrılmayan, bulunduğu yeri elindeki tek seçeneği zannedenlerin yaşadığı koca topluluklarda, düşleme cesareti olanlar yargılanıyordu. “Yaşama” cesareti olanlar, olmayanların çoğunluğunu oluşturduğu toplulukta, yaşama direniyordu. Direniyorduk…
Biz olabilmek, “ben” olabilmek, gerçek “ben”in kabuklarını soyabilmek, cesaret isterdi. Bir yolculuktu ben’lik cesareti. Bedelini ödemeye razı olanların, olmayanlardan ayrıştığı ve farklı olabilme cesareti gösterdiği bir yolculukta, sen yürüyebilecek miydin?
Bu yolculuğun bazen en büyük bedeli yalnızlıktı. Yalnız kalmayı göze alanlar, bu yolculuğa da başladığında ödüllerini alacaktı. Ödül, yolculuğun kendisi, süreciydi.
Düşlemek bir sanattı özünde. Hepimiz bir düşle var olmuştuk. Hücrelerimizde işlenmiş düşümüz, belki de henüz yaşanmamıştı. Yaşanmak için bekliyordu onu aramamızı. Eğer aramaya cesaret edip yola koyuluyorsak, mutlaka bulacaktık.
Biz, bir düş sanatçısıydık. Hepimizin hücrelerinde kayıtlı düşü, onu aramamızı bekliyordu. Henüz aramaya dahi hazır olmayan, bulunduğu yeri terk etmeyi ve yalnız kalmayı göze almayanların “mutlu” olabilmesi mümkün müydü? Belki de yeni’liklerin heyecanıydı mutluluk. Yaşanabilecek güzel olasılıklar vardı. Hayat, sadece yaşadıklarımızdan ibaret olsaydı, şu an nefes almıyor olurduk. Nefes dediğimiz, hala farklı düşleri yaratma ve yaşama potansiyelimizin bir işaretiydi.
Mutluluk, her an yenilenebilir hayatımızda aramamız gereken bir sonuç değildi. Mutluluk, olasılıklarla dolu an’larımızda biriktirdiğimiz düş parçalarıydı. Amaç değildi mutluluk. Süreç dediğimiz, yolculuk dediğimiz an’larımız, hala yaşanmayı bekliyordu. Hala yaşamalı, yaşadığımız her an’dan hatta acıdan bile zevk almalı, yolculuğun bize sunduğu tüm yiyeceklerin tadına bakmaya “razı” olmalıydık. Ancak biz teslim olabildiğimizde, ancak biz “razı” olabildiğimizde yolculuğumuz da bizden “razı” olabilirdi…
19.03.2023, Gamze KURBAN