Mevlânâ’nın Mesnevisinde anlatılan bir hikâye:
Hırsızın biri, bir bahçeye girer, bir meyve ağacına çıkar; meyveleri düşürmek için dalları silker, meyveler yere dökülürken bahçenin sahibi koşarak ağacın yanına gelir ve adama bağırarak söylenmeye başlar:
– Be hey utanmaz herif, ne yapıyorsun? Kimsin sen? Bütün meyvelerimi yere döktün, Allah’tan korkmaz mısın sen ? Bahçemi mahvediyorsun.
Ağacı silkmeye devam eden umursamaz bir eda ile bahçe sahibine şöyle cevap verir:
-Ne bağırıyorsun bre adam! Tanrı’nın bahçesinden, Tanrı’nın bir kulunun meyve yemesi neden suç oluyor ?
Bahçenin sahibi:
-Hele aşağı in seninle yerde görüşelim…
Hırsız ağaçtan iner, bahçe sahibi kahyasını çağırır hırsızın elini kolunu bağlar ve bir güzel sopalamaya başlar…
Sopayı yedikçe, canı fena yanan hırsız bağırarak:
-Ne olur yapmayın, etmeyin, günahtır, Allah’tan korkun…
Bahçenin sahibi:
-Bre adam niçin bağırıp çağırmaktasın…Sopa Allah’ın sopası… o sopayla Allah’ın bir kulunun, Allah’ın bir emrini yerine getirmesinin günah neresinde…
Meyve bahçesi sahipleri, kahyası ve işçisi ile alın teri ve emek ile ürünü yetiştirirler de, eğer hırsıza karşı tedbirlerini almaz, gözlerini dört açmazlarsa bahçeyi, ambarı, kileri içerden ya da dışardan boşaltmaya çalışan hırsızlara gün doğar…
Mızrağı çuvala sığdırmaya çalışan, çaldığı minareye kılıf bulma telaşında olan, kurdukları tezgâhlar ile elini sıcaktan soğuğa sokmadan havadan kazanç peşinde olan, emaneti gücü yettiğince tırtıklayan, üstüne varılınca arkasındaki dağlara yaslanmaya, dayılarını devreye sokmaya çalışan içerdeki hırsızlar enselenmez dıştakilere karşı da tedbir alınmazsa, fener tutanlar, göz yumanlar izlenip bulunmazsa olacak olan olur, bal tutan parmaklara bulaşmış balı yalayanların sayısı artar da artar…
Unutulmamalıdır ki, her yasal olan etik olmayabilir…
Alev Alatlı’nın dediği gibi “Her yasal hak helâl değildir ve olamaz”…