Kalabalığın içinde yalnızlıktır karanlığı sevmek, bir kaçıştır gürültüden. Oysa ışık değil midir insanın içini aydınlatıp ferahlık veren?
Neden akşam saatleri insanlara daha nezih ve sakin bir ortam olarak gözükür hiç düşündünüz mü?
Ben düşündüm. Mesela ben, bir gün en sevdiğim zaman diliminin ne olduğunu kendi kendime sorguladım ve sebebini buldum.
Bir gün akşam dışarı çıkıp dolaşmak istedim. Sadece yürümek ve o gece mavisi gökyüzünün altında yıldızlara bakarak derin bir nefes çekmek istedim. Şunu fark ettim ki; çektiğim her nefes bana derin bir huzur ve mutluluk vermişti. Başımı kaldırıp gökyüzünün o sonsuz karanlığında kaybolmuştum adeta, sadece ben ve yıldızlar baş başaydık. Ay ise, bulutların arasından bir görünüp bir kayboluyordu beni sobeler gibi. O ara yanımdan geçip gitmekte olan insanların varlığını bile hissetmemişim meğer. Gözlerimi kapatıp yıldızlar arasında hissettim kendimi. İçimi sadece ve sadece onlara açıp kendi iç benliğimi sorguladım. Kendime ilk sorduğum soru; ”Yaşamaktaki asıl amacım neydi?” Sizce neydi? Kendimi yaşatmak mı, yoksa bir başkalarını yaşatırken mi kendimi yaşatmak? Hangisi en mantıklı olan soruydu?
İnsan önce kendisini yaşatmak için yaşar. Birine iyilik yaparken bile önce kendisini düşünebilmeli her insan. Kendisini feda mı ediyor yoksa olması gerekli olan bir dozda mı yapıyor iyiliğini? Kimi insanlar iyilik yaparken iyilikteki o dozu kaçırıp aşırı fedakarlığa kadar gidiyorlar. Aslında asıl mesele iyiliğin dozunu kaçırmak da değildi, asıl mesele gerçekten o kişi ya da kişiler, yapılan bu aşırı fedakarlığa değen insanlar mıydı? İşte sorgulanması gereken mesele tam da buydu. Sonuç ne mi oluyor? Tabi ki pişmanlık.
Evet… Aşırı fedakarlıklar bazen gereksiz pişmanlıkları da doğurabiliyor ne yazık ki. ”Her şeyin aşırısı zarar” sözü, belki de bu mesajı veriyordu bizlere.
İnsan, emin olmadığı sularda yüzmemeli. Çünkü ya kurtulur ya da boğulup kaybeder kendi benliğini ve kendi benliğinin içindeki o yaşama arzusunu…
Karanlık ne de çok şeyi sorgulatmış bana bazı durumları. Ah o karanlık… Nerde olduğumu, kim olduğumu, ne olduğumu, kim için ve ne için yaşadığımı bana hatırlatan o sessiz renk!
Hani derler ya, ”sessizlik huzurdur” diye. İşte o sessizliğin ve huzurun adıdır karanlık. Çünkü o karanlık öyle bir zaman dilimidir ki, herkesin uyuyup da sizin Rabbinizle baş başa kaldığınız bir andır aslında.
Önemli olan kalbimiz kararmasın. İster gökyüzü, ister bulunduğumuz ortam karanlık olsun; ama ışığı bize verecek olan her zaman kalbimiz olsun.
Sağlıcakla kalın…