Son yıllarda sürekli herkesin dilinde olan bazı kelimelerden ikisi üzerinde durmak istiyorum: liyakat ve cehalet.
Liyakat, kelime anlamı olarak kısaca bir şeye uygunluk, layık alma durumu, o işi yapabilecek yeterlilik anlamı taşırken cehalet kelimesi ise kısaca bilgisiz olma durumu, tecrübesiz olma anlamı taşır. Peki son zamanlarda bu iki kelime neden sürekli konuşulur oldu, neden sürekli bu iki kelime etrafında şekillenen bir yönetim zaaflarından bahsedilir oldu. Bunu anlatmadan önce bizzat başımdan geçen bir anıyı anlatmak istiyorum.
Yıl 1990 yılı. Polis okulundan izne geldiğim bir dönem. Rahmetli babam o dönemlerde hayvan alım satım işiyle uğraşıyor ve Tokat’ın bir beldesinde bir tüccara on beş yirmi tane koyun satmış; ama parasını henüz alamamış. Ben de önceden de tanıdığım bu şahıstan söz verdiği gün parayı almak üzere bahse konu köye (belde) gittim. Aradığım şahıs bir yere gitmiş; o esnada köy kahvehanesinde oturdum çay içip beklemeye başladım. Yabancı olduğumu anlayan köylüler, selam hâl hatır faslından sonra polis okulu öğrencisi olduğumu duyunca sandalyesini alan yakınıma oturdu; adeta çevremi sardılar. Hepsi Körfez savaşı ile ilgili yorumlarımı soruyor, neler olacak, kim haklı kim haksız, biz savaşa girer miyiz, ABD bize de vurur mu, seferberlik olur mu gibi onlarca soru. Dilim döndüğünce hem onları rahatlatmak hem de o genç halimle süzebildiğim kadarı ile gündemi onlara değerlendiriyorum ve benim her söylediğimi kafaları ile tasdik edip “okumuş adam böyle işte, bak biz neler düşünüyoruz ama aslı öyle değilmiş” bazıları da “gördünüz mü benim dediğimi söylüyor polisimiz” gibi daha bir sürü takdir ve tasdik edici cümleyle sohbete devam ettik. Lafı uzatmayalım. Sonrasında kahvehaneden bir iki saat sonra ayrıldığımda en az yirmi otuz kişi beni dışarı çıkarak uğurladılar. O zaman anladım ki bu ülkede az bilen veya hiç bilmeyen insanları bir şeylere inandırmak için biraz bilgili veya ağzının laf yapıyor olması yeterliydi. Ama benim bu anıda asıl dikkat çekmek istediğim husus çok başka. O da şu; okumamış veya tahsili fazla olmayan kırsal kesimdeki cahil diyebileceğimiz insanların kendi bilgi ve tecrübe eksikliğinin farkında olarak davrandığı, kendilerinden biraz daha fazla bilgisi olduğuna inandığı genç bir polis adayını bile müthiş bir saygıyla dinleyip ikna olduğu hususu. Yani eskiden cahil cahilliğini bilirdi ve bilene olabildiğince saygısını gösterirdi, alim karşısındakinin bilmediğini ve onu kırmadan anlatması gerektiğini….
Gelelim günümüze!
Ne yazık ki, hayatı boyunca bir kitap dahi okumamış olan cahillerin Nobel ödülü almış olan büyük yazarlara bile ahkam kestiği, devlet kültürü ile uzaktan yakından ilgisi olmayanların en kritik yerlerde yönetimlerde yer aldığı, mesleki olarak hiçbir yetkinliği olmayan kişilerin teknik bilgi ve eğitim gerektiren kurumların başına getirildiği, bilim ışığında konuya hâkim olanların asla dinlenilmediği bir düzene gelindi. Burada partiler üzerinden bir değerlendirme yapmak istemiyorum, sonuçta kimi seçiyorsa halk mevcut düzeni onaylıyor anlamı taşır. Liyakati esas kılmak adına cehaleti durdurmak gerektiğini anlamadığımız sürece bu günleri bile arar olacağız. Dua ile depremi durduracağını savunan insanların deprem sonrası Allah şu veya bu sebeplerden cezalandırdı gibi tamamen aklın alamayacağı bahanelerle insanları uyuşturduğu bir dönemi aşmanın tek yolu tartışmasız kaliteli bir eğitim seferberliği başlatmak. Aileden başlayan ve her kesimi tatmin edebilecek, kaliteli ve sürekli yap boz sistemiyle darmadağın edilmeyen bir eğitim sistemi ile tüm ülkeyi cehaletten uzaklaştırmaktan başka çaremiz olmadığını düşünüyorum. Cehaletin konuşmaya başladığı yerde liyakat sahibi olanların susması ülkenin tüm adalet ve sosyal sistemini çökertmekle kalmayıp ekonomik olarak da gittikçe fakirleşen toplumun bu cennet coğrafyada hiç de hak etmediği zorlukları yaşayacağı sonucunu doğuracaktır. Bugünden tezi yok hepimiz biz ne kadar kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz ne kadar okuyoruz ne kadar araştırıp ikna oluyoruz gibi soruları kendimize sormamız ve sağdan soldun duyduklarımızla fanatiklik derecesinde kutuplaşmalara neden giriyoruz eleştirisini yapmalıyız; hem de acilen!
Bilimin ışığında yükselen bir devlet ve toplum olma hayaliyle herkese sevgilerimi sunuyorum.