Avcılığın insanoğlunun çok eski dönemlerinden başlayıp günümüzde de devam ettiği bilinmektedir. Çocukluk dönemimden hatırladığım kadarıyla her türlü av hayvanı fazla ve avcı sayısı sınırlıydı. İnsanların hayvansal proteine zor ulaştığı dönem olmasına rağmen nedendir bilinmez ama sınırlı sayıda avcı olduğuna şahidim. Şahsım olarak hep bunun neden böyle az olduğunu düşünmüşümdür. O dönemlerde köyler insanlarla doluydu. Her evde az sayıda da olsa küçükbaş veya büyükbaş hayvanlar bulunuyordu. Her bireyin öyle veya böyle evcil hayvanlarla geçirdikleri sürelerin fazla ve hayvana karşı sevgi yüklü olmasından dolayı doğada bulunan av hayvanlarını öldürme güdülerini baskıladıklarını düşünüyorum. Son dönemlerde doğada spor-hobi adına neredeyse ne keklik ne bıldırcın ne toy ne bağırtlak kaldı. Doğada süne, kımıl ve kenenin doğal yollarla mücadelesinde bu avlanan hayvanların ne kadar fayda sağladığını bildiğimiz halde neden bu denli yok etme mücadelesi verildiğini anlamak mümkün değil.
Avcılık kimine göre spor, kimine göre hobi olabilir ama şahsım olarak avcılığı ne spor ne de hobi olarak görüyorum. Bir canlının yaşam hakkına son vermek cinayettir. Bu cinayetlerin sonucu pek çok türün nesli tükenmekte ve ekosistem oldukça fazla zarar görmektedir. Avcılığın spor veya hobi olmaması gerektiğine sayfalar dolusu yazı yazmak mümkün. Burada av hayvanlarını neden ve niçin yaşatmak zorunda olduğumuz konusunda bildiklerimi paylaşmak istiyorum.
Doğada yaşamın sağlıklı yürüyebilmesi için doğal dengenin bozulmaması gerekir. Doğada bir canlının aşırı azalması diğer bir canlının çoğalmasına neden olur. Günümüzde kurt popülasyonunun azalması yaban domuzlarının artışına neden olmuştur. Yaban domuzlarının artışından dolayı çiftçimiz önemli değere sahip birçok ürünü yetiştirememektedir. Keklik, bıldırcın gibi doğaya oldukça faydalı kuşların avlanarak sayısının azalmasına karşılık tarıma ve insana zarar veren onlarca böcek türünün arttığı görülmektedir. Bu kuşlar hem hububatın en büyük zararlısı olan süne ve kımılın hem de insanlara virüsleri bulaştıran kenenin en büyük düşmanıdır. Bu zararlılara maruz kalan buğdayın ekmeklik kalitesi oldukça düşmektedir. Böceklerin hububata verdiği zararın engellenmesi için ya doğal mücadele ya da kimyasal mücadele yapılmak zorundadır. Bir taraftan organik olsun, bir taraftan toprak zehirlenmesin, bir taraftan ucuz olsun şeklindeki isteklerimiz ancak avcılığın sınırlandırılmasıyla mümkündür.
Günümüzde tavuk ve bıldırcın etine ulaşmak hiç de zor değil. Tarım Bakanlığı’mızın avcılığa bir de çiftçinin gözüyle bakması, aksi takdirde hububat ekimi yapan çiftçiye mücadele için zirai ilaç desteği vermesi gerekmez mi?
Yok edilen yalnızca bir av değil aynı zamanda Milli Servet olduğunu unutmayalım!
Avcılık senin sporun ama çiftçinin de sporu mu?….
Yorumlar
Benzer Haberler
-
BAŞARILI OLMANIN YOLU
-
Tükettiğimiz Gıdalar ve Davranışlarımız Arasındaki Gizli Bağlantı
-
FENOMEN ÖĞRETMENLER VE MEMURLAR
-
Kalabalıkta Bile Yalnız
-
Post mu dost mu?
-
Çürük üzüm habbesi…
-
KAYBETTİK
-
KANDIRMA SANATI
-
ERZURUMLU NAFİZ KOTAN KİMDİR?
-
Kaht-ı rical, kıtlık mes’elesi…
-
HANGİ ACI UNUTULUR?
-
Toplumsal Değerler