Senin rüzgâr olma ihtimalini sevdim. Yönünün nereye doğru esmiş olduğu önemli değil. Yeter ki havaya sirkülasyon eylemi gerçekleştir ve bir çaban olsun. Dalların ve yaprakların eğilişine kuvvet sergilediğini, onların ahengine eşlik ettiğini göreyim. Nereden esersen es, senin esmeye hazır olmanı ve estikçe serinletmeni ve çok uzaklardan getirmiş olduğun bol oksijenli gelecekleri özledim. Geçen gün, seninle hasbihal etmiştik. Yanımda duran ağacın iki dal parçacığını, yaptığın esme eylemi ile birbirine sürttürerek, ıslık çalar gibi konuştuğunu hissettim.
Ne kadar da derdin vardı senin? Konuştuk. Bir süre sonra esmeyi bıraktın. Dallar da tekrar açılarını düzelttiler. Yapraklar rahatladı. Çünkü içlerinde kuvvetle esmeni istemeyen, hayat damarları sönmüş, kurumaya yüz tutmuş yapraklarda vardı. Gözleri toprağa bakan. Bir süre sonra göl kenarına gittim. Esmeyi bırakmıştın. Birkaç dakikalık, göl üstünde pırıldamalar hissettirdin. Gölü titretti, ama o kadardı. Balıklar, arada sırada solungaçlarından çıkardıkları kabarcıkları su yüzüne çıkarıp bırakıyorlardı. Onlar, sensizliğin tadını, göl de zıplama ve kabarcık çıkarma eylemi ile gerçekleştiriyorlardı. Ne hoştu. Ama sensizlik az sürmüştü.
Rüzgâr olma ihtimalini sevdiğim bir anda, yine rüzgâr olmuştun. Sarıldık, ılıklığına. Göl de başladı ufaklı dalgalara, kıyılarda ki çakıl taşları ıslandı rüzgârınla. Her esişinde çakıl taşlarının ıslandıkça anlık ağlamalarına rastladım. Senin rüzgâr olma ihtimalin, şimdi o çakıl taşlarını da ıslatıyordu. Seni, çakıl taşlarıyla ve gölün ılık suları ile baş başa bıraktım.
İstediğin kadar es ve istediğin kadar sarıl yokluğuna. Ben ayak izimi takip edip, rüzgâr olma ihtimalinle bir sonraki buluşmalar için gecenin karanlığına gömülüyorum. Elveda Rüzgârım.