Dünya iyi, evren iyi de, ya biz, insanoğlundan n’aber, biz iyimiyiz ?
Dünya, ay, güneş, yıldızlar sapmaksızın yörüngeden, çalmaksızın zamandan…hepsi vazife başındalar !
Dünya dönüyor, gece gündüze kavuşuyor, mevsimler ard arda birbirini takipteler, sapma yok !
Yaz yazlığını, kış kışlığını yapmakta…
Arı bal yapmaktan, koyun süt vermekten ne imtinâ ediyor, ne de kaytarıyor !
Hem ölçü ve tartıda eksikleri de yok onların, ne ise o !
Faydacı yaklaşımları ile hepsi de egoizmi ve pragmatizmi bir kenara koymuşlar…
Ancak; sinekten yağ çıkaranlar, dibinde ot bitirmeyenler, muhterisler, arsızlar, yağmacılar, huysuzlar, nalıncı keseri gibileri de olacak…onları bir kenara bırakalım, onlar gübre böceği gibi ait oldukları yerde eşelensin dursunlar !
Medeniyet havzımızda “alan değil veren eller“, “hayır ve iyilikte yarışanlar“, “hoşça bakanlar“, “sözlerinde duranlar“,”emin olanlar“, “emanete hıyanet etmeyenler” makbul bilinir…
Biliriz ki; “Karşılık beklemeden iyilik etme” mâ’nâsına gelen, “Mennân” Allah’ın güzel isimlerindendir.
Herkesin iyiliği, mutluluğu, refahı içün çabalayıp uykusuz kalmak; dertlinin derdiyle dertlenmek, halden anlamak, ilmiyle âmil olmak, ekmeğini aşını paylaşmayı adet edinmek gibi güzel hasletlerin yaşandığı bir coğrafyada olmak bizim içün en büyük bir şans.
Bir halk ozanı Âşık Hüdai ne de hoş söylemiş:
Faydası olmayan bahardan yazdanYüce dağ başının kışı makbuldürCahilin yaptığı sohbetten sözdenÂlim’in hayali düşü makbuldürLokma yeme muhannetin elindenSonra kurtulaman acı dilindenNamertlerin kaymağından balındanMerdin kuru yavan aşı makbuldürHüdai konuşur bir ince dildenHâl ehli olmayan bilir mi haldenBilgisiz görgüsüz duygusuz kuldanÖlülerin mezar taşı makbuldür.
Vesselâm…